Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek!

Sudan’da “Emergency Response Rooms” (Acil Müdahale Odaları) gibi sivil toplum inisiyatifleri, savaş nedeniyle evlerini terk eden milyonlarca insana günlük yemek sağlıyor; Hartum gibi şehirlerde, bombalar altında hayatta kalmaya çalışan aileler için bir kase çorba bazen tek umut oluyor. Sudan’daki çorba mutfaklarını bile kurutuyorlardı. Onlar için, Hartum’da bir kase çorbayla karnını doyuran bir çocuğun hayatı, kâr hanesine yazılmayan bir sıfırdı.
Foto: Shutterstock.com

1600 Pennsylvania Caddesi’nin beyaz duvarları, birçok Cumhuriyetçi (Republican Party) veya Demokrat  (Democratic Party) lider gördü. Şimdi, o duvarların ardında altın saçlı kibirli bir drakulanın gölgesi dolaşıyor. Donald Trump, bir kez daha Beyaz Saray’a yerleştiğinde, yanında getirdiği şey sadece valizleri değil, aynı zamanda karanlık bir miras ve kirli ittifaklar ağıydı. Bu hayalet, zenginliğin ve gücün kokusunu takip ederek, Elon Musk gibi sermaye devleriyle omuz omuza, Amerika’yı ve dünyayı kendi çıkarlarının oyuncağı haline getirmeye ant içmiş gibiydi.

Trump’ın ikinci kez tahta oturduğu o soğuk Ocak gününde, kürsüde, elini kaldırıp yemin ederken, yanında, dünyanın en zengin adamı Elon Musk duruyordu. Musk, Tesla’sıyla uzay gemileriyle değil, bu kez devletin kasasını ve politikalarını ele geçirme hırsıyla sahnedeydi. İkili, bir nevi modern soygun çetesi gibiydi; biri kabadayı lider, diğeri ise hesapçı beyin. Pennsylvania Caddesi, dünya siyasetinin ve ekonomisinin öyle veya böyle yönetilebileceği veya en azından yönlendirilebileceği bir yerdi. 

Trump’ın kartları açık oynayan politikaları, bir şovdan bir kesit gibiydi. Özellikle Ukrayna lideri Zelenskiy’i ile girdiği tartışma ve yaptığı ahlaksız teklif “modern hırsızlığın” bir başka versiyonu gibiydi. Trump, Zelenskiy’e, gangster edasıyla bir teklif sundu: “Bana madenlerinin yarısını ver, yoksa seni ve ülkeni kaderine terk ederim.” Bu, bir kurtarıcı değil, bir sömürgeci konuşmasıydı. Ukrayna halkı bombalar altında hayatta kalmaya çalışırken, Trump onların kaynaklarını çalmayı planlıyordu. Bu ahlaksız teklif, onun dış politikasının özünü yansıtıyordu: Güçsüzü ez, zayıfı yağmala.

Ama Trump’ın hikâyesi sadece Ukrayna’yla sınırlı değildi. O, diktatörlerin sadık bir hayranıydı. Putin’le yaptığı uzun telefon görüşmeleri, Zelenskiy’i “diktatör” diye yaftalarken kendi ağzından dökülen ironiyi gizleyemiyordu. Kuzey Kore’nin Kim Jong Un’una “harika mektuplar yazan bir dost” gözüyle bakıyor, Suudi prenslerinin kanlı ellerini sıkarken gülümsüyordu. Demokrasi onun için bir maskeydi; gerçekte, otokratların gücüne ve acımasızlığına hayrandı. Trump, Pennsylvania Caddesi’nde otururken, özgürlük nutukları atıyor ama diktatörleri desteklemekten geri durmuyordu.

Silah satışı ise Trump’ın en sevdiği oyunlardan biriydi. Dünyanın dört bir yanındaki çatışmalara benzin dökerken, Amerikan silah endüstrisinin kasasını dolduruyordu. Suudi Arabistan’a milyarlarca dolarlık silah satışı için Kongre’yi bypass etmiş, Yemen’de çocukların bombalarla öldürülmesine göz yummuştu. Katar ise bu oyunun başka bir perdesiydi. Trump, Doha’daki emirleri tehditlerle köşeye sıkıştırdı: “Benden silah almazsanız, Körfez’deki güvenliğinizi unutun.” Ardından, Katar’a milyarlarca dolarlık silah sözleşmesini masalarına koydu. Amerikan savaş uçakları Katar semalarında gürlerken, fatura Katar hazinesinden çıkıyordu. “Beraber tatbikat yapalım, ama parayı siz verin,” dedi Trump, yüzünde sinsi bir gülümsemeyle. Bu, onun ticaret anlayışıydı: Ölümden kâr, kandan servet.

Elon Musk ise X platformunu bir propaganda makinesine çevirmiş, Tesla’ya vergi avantajları sağlamış, SpaceX’i Pentagon’un gözdesi haline getirmişti. Musk, Trump’a yüz milyonlarca dolar dökerek bu ayrıcalıkları satın almıştı. İkili, Pennsylvania Caddesi’ni bir kukla tiyatrosuna çevirmiş, ipleri ise sermaye ve güç hırsı tutuyordu.

Trump ve Musk, zenginliklerinin ve nüfuzlarının doruğunda, halkı açlığa, dünyayı kaosa sürüklüyorlardı. Sudan’da “Emergency Response Rooms” (Acil Müdahale Odaları) gibi sivil toplum inisiyatifleri, savaş nedeniyle evlerini terk eden milyonlarca insana günlük yemek sağlıyor; Hartum gibi şehirlerde, bombalar altında hayatta kalmaya çalışan aileler için bir kase çorba bazen tek umut oluyor. Sudan’daki çorba mutfaklarını bile kurutuyorlardı. Onlar için, Hartum’da bir kase çorbayla karnını doyuran bir çocuğun hayatı, kâr hanesine yazılmayan bir sıfırdı.

Pennsylvania Caddesi’ndeki bu hayaletin politikaları, Musk’la kirli ittifakları, Ukrayna’ya ahlaksız teklifleri, Katar’a silah dayatıp tatbikat faturasını ödetmesi, diktatörlere sevgisi ve silahla kurduğu imparatorluk, onun mirası olarak kalacak.

Trump ve çetesinin politikalarını özetleyen Anadolu’da çok güzel bir söz var. “Ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek” derler büyükler böyle durumlar için. Ama Trump’un göz ardı etmemesi gereken bir konu daha var: Sıtma, belki insansan insana bulaşmaz. Ama bir sivrisinek çıkıp, sizi de sıtma yapabilir!

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlk Siz Haberdar Olun!

Abone ol butonuna basarak, Gizlilik Politikası ve Kullanım Koşulları'nı okuduğunuzu ve kabul ettiğinizi onaylıyorsunuz.