tahtagemi.net - Sesli Makale
Getting your Trinity Audio player ready...
|
SEMRA AYDIN
Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocuğu, 18 yaşından küçük her birey olarak tanımlar, ancak bundan çok daha fazlasını ifade eder. Çocuk, bir bireydir. Hakları, kimliği ve kişiliği vardır. Onu sadece “kim” olduğu üzerinden tanımlamamız gerekir, çünkü çocuğu “ne” olarak görmek, onu şekillendirebileceğimiz bir nesne olarak algılamamıza yol açar. Oysa çocuk, kendi dünyası olan bir özne, hayal kuran, büyüyen ve büyürken çevresine anlam katan bir bireydir.
Çocukların gelişim sürecinde edebiyat, hayati bir köprü görevi görür. Çocuklar, hikâyelerle dünyayı tanır, masallarla hayal eder, şiirlerle düşünür. Ancak çocuk edebiyatı, çocuğu şekillendiren bir araç olmamalı; aksine onunla yol alan, ona ilham veren ve kendi kimliğini keşfetmesine olanak sağlayan bir rehber olmalıdır.
BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 29. maddesi, eğitimin çocuğun zihinsel ve fiziksel yeteneklerini en üst düzeye çıkarması gerektiğini söyler. Bu tanım, edebiyatın rolünü de açıklar: Çocuk edebiyatı, yalnızca çocuğu eğitmekle kalmaz, onun hayal gücünü besler, değerlerini şekillendirir ve dünyaya dair merakını canlı tutar.
Peki, dünyada ve Türkiye’de çocuk edebiyatı nasıl bir yolculuk geçirmiştir? Bu yolculuk, çocukların yaşamına nasıl dokunmuştur?

Dünyada Çocuk Edebiyatının Yeri ve Gelişimi
Çocuk edebiyatının temelleri, sanayileşme ve modernleşme ile birlikte 18. yüzyıl Avrupa’sında atılmıştır. Feodal toplumun çözülmesi, kentleşmenin hız kazanması ve çekirdek aile yapısının ortaya çıkışıyla birlikte, çocukların eğitimi ve bireysel gelişimi daha fazla önem kazandı. Bu dönemde çocuk edebiyatı, modern ulus devletlerin temel yapı taşlarından biri hâline geldi.
Avrupa’da, çocuklara yönelik ilk eserler çoğunlukla didaktik bir yapıdaydı. Masallar, efsaneler ve öyküler, çocukları eğitmek, onlara doğruyu ve yanlışı öğretmek amacıyla yazılıyordu. Grimm Kardeşler, Hans Christian Andersen, Perrault ve La Fontaine, bu alanda önemli eserler veren ilk isimler arasında yer aldı. Robinson Crusoe ve Gulliver’in Gezileri gibi eserler, çocuklara macera sunarken bir yandan da ahlaki dersler içeriyordu.
Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da çocuk edebiyatı anlayışı büyük bir değişim yaşadı. Çocuğun bireyselliği, duyguları ve hayal dünyası merkeze alınmaya başlandı. Didaktik anlatılar yerini daha özgür ve yaratıcı hikâyelere bıraktı. Artık çocuğun özne olduğu, kendi bakış açısına sahip olduğu ve edebiyatın onun yaşamını zenginleştirmesi gerektiği kabul edilmişti.
Modern çocuk edebiyatı, günümüzde fantastik öğelerden çevre bilincine, toplumsal eşitlikten bireysel özgürlüğe kadar pek çok temayı kapsayan geniş bir yelpazeye sahiptir. J.K. Rowling’in Harry Potter serisi gibi eserler, çocuklara sadece eğlenceli bir dünya sunmakla kalmaz; dostluk, cesaret ve ahlaki değerler üzerine düşünmelerine de olanak sağlar. Çocuk edebiyatı artık yalnızca bir öğretme aracı değil, çocuğun dünyaya dair bir birey olarak kendisini anlamasını sağlayan bir yolculuk olmuştur.
Türkiye’de Çocuk Edebiyatının Yeri ve Tarihsel Gelişimi
Türkiye’de çocuk edebiyatı; dünyadaki gelişmelerden etkilenerek, Osmanlı’nın modernleşme hareketleriyle birlikte ortaya çıkmıştır. Tanzimat Dönemi (1839-1876), Batı’dan gelen çeviriler ve özgün eserlerle çocuk edebiyatının başlangıç noktası olarak kabul edilir. 1861 yılında Selanik’te yayımlanan ilk çocuk dergisi “Mümeyyiz”, bu alandaki öncü çalışmalardan biridir. Ardından, Ahmet Mithat Efendi’nin Kıssadan Hisse ve Hâce-i Evvel gibi eserleri, çocuklara yönelik ilk yazılı eserler arasında yer alır.
Bu dönemde, Batı’dan yapılan çeviriler dikkat çeker. Robinson Crusoe, Gulliver’in Gezileri, La Fontaine’in Masalları ve Telemak, Osmanlı Türkçesine çevrilmiş ve çocukların eğitimine kazandırılmıştır. Bu eserlerin uyarlanması, çocuklara bilimsel düşünceyi aşılamak ve onları modern dünyaya hazırlamak amacı taşır.
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte çocuk edebiyatı, modern bir ulus devletin inşasında önemli bir araç olarak görülmüştür. Eğitim reformları, çocuklara yönelik yazılan kitapların artmasına zemin hazırlamış ve çocukların okuma alışkanlığı kazanması hedeflenmiştir. Bu dönemde, Kemalettin Tuğcu, toplumsal gerçekçiliği çocukların dünyasına taşıyan eserleriyle dikkat çeker.
1940’lı yıllarda kurulan Tercüme Bürosu, çocuk edebiyatı açısından bir dönüm noktası olmuştur. Dünya klasiklerinin Türkçeye kazandırılmasıyla, çocuklar evrensel hikâyelerle tanışmış ve bu eserler okuma kültürünün temellerini oluşturmuştur. Hasan Âli Yücel, bu dönemde hem çevirmenleri hem de yerel yazarları destekleyerek Türk çocuk edebiyatının zenginleşmesine katkıda bulunmuştur.
1980’lerden günümüze, çocuk edebiyatı hem tematik hem de biçimsel olarak büyük bir çeşitlilik kazanmıştır. Gülten Dayıoğlu, Aytül Akal, Mavisel Yener, Fatih Erdoğan ve Mustafa Ruhi Şirin gibi isimler, çocuk edebiyatına yeni bir soluk getirmiştir. Çocukların hayal gücünü geliştiren ve eleştirel düşünme becerilerini destekleyen eserler, bu dönemin en dikkat çekici yönlerindendir.
Çocuk Edebiyatının Geleceği ve Sorunlar
Türkiye’de çocuk edebiyatı, bugün hâlâ büyük bir potansiyele sahiptir. Ancak bu alanda bazı sorunlar da göz ardı edilmemelidir. Ticari kaygılarla hazırlanan, çocukların zekâsına hakaret eden ‘çöp edebiyatı’ eserleri, maalesef nitelikli kitapların önüne geçebilmektedir. Çocuklara sunulan kitapların seçimi, bu yüzden büyük bir önem taşır.
Anne babalar ve öğretmenler, çocukların ne okuduğunu takip etmeli ve onları edebiyatın en güzel örnekleriyle buluşturmalıdır. Ayrıca, çocuk edebiyatının yalnızca çocuklara değil, aynı zamanda büyüklere de seslenen bir alan olduğunu unutmamak gerekir. Çünkü iyi bir çocuk kitabı hem çocuğun hem de yetişkinin iç dünyasına dokunur.
Çocukların Hayal Dünyası, Geleceğin Umudu
Çocuk edebiyatı, yalnızca bir yazı türü değil, aynı zamanda bir toplumun geleceğe açılan kapısıdır. Çocuklara sunulan hikâyeler, onların hayatını şekillendirir, onlara değerler kazandırır ve dünyayı daha iyi bir yer hâline getirmeleri için cesaret verir. Türk çocuk edebiyatı, Tanzimat’tan günümüze kadar zengin bir gelişim süreci yaşamıştır ve bu alandaki potansiyel hâlâ çok büyüktür. Unutmayalım, her çocuk bir hayaldir ve her hikâye bir başlangıçtır. Çocuklarımızı nitelikli kitaplarla buluşturarak, onların hayallerine bir ışık tutabilir ve geleceğin daha aydınlık olmasına katkıda bulunabiliriz. Çünkü bir çocuk, belki de “en büyük şeydir”.