“Tanrı Dokunulmazlığının Sonu: İsrail-İran Gerilimi ve Ortadoğu’nun Yeni Dönemi”
Ortadoğu, 20. yüzyıl boyunca emperyal çıkarların laboratuvarı olmuş bir coğrafya. Sykes-Picot’ten Balfour’a, 1948 Nakbası’ndan 1967 Altı Gün Savaşı’na kadar hep dış müdahalenin, işgalin ve kırılmanın kodlarıyla yeniden şekillenmiş bir toprak parçası. Bu tarihsel yük, bugün hâlâ taşınmakta olan dev bir enkazdır. Fakat bu enkazı taşıyan omuzlar, artık sadece Arap halkları değil. Artık bu yük, doğrudan devletlerarası stratejik hatlara, füzelere, SİHA’lara, insansız savaş teknolojilerine dönüşmüş durumda. Son örneği: İsrail-İran gerilimi.
İsrail’in “Tanrısal Dokunulmazlığı”
İsrail devleti, kuruluşundan bu yana yalnızca askeri değil, psikolojik bir güç olarak da inşa edildi. Sadece Filistin’e değil, tüm bölgeye karşı “yenilmez”, “dokunulmaz”, “cezalandırılmaz” bir aktör olarak konumlandırıldı. Bu algı, Batı’nın neredeyse sınırsız diplomatik ve askeri desteğiyle beslendi. Her Gazze saldırısı sonrasında, her Batı Şeria abluka hamlesinden sonra dünya yalnızca “endişeliyiz” demekle yetindi.
İsrail, uluslararası hukuk nezdinde işgalci olmasına rağmen yaptırımlardan muaf tutuldu. Bu durum, yalnızca İsrail’i değil, onu destekleyen sistemi de dokunulmaz kıldı. İşte bu bağlamda “tanrı dokunulmazlığı” kavramı, İsrail’in siyasal hamlelerinde ahlaki ve insani sınır tanımamasını ifade eden bir metafordur. Lakin 2025 yılının ortalarında yaşanan gelişmeler bu algıda dramatik bir kırılma yarattı.
İran’ın Cevabı: Sessizliğin Bittiği Nokta
İsrail’in uzun süredir İran’ın Suriye, Irak ve Lübnan’daki müttefiklerine yönelik operasyonları, İran cephesinde karşılık verilmeden geçiştirilmişti. Ancak ilk defa, İran doğrudan İsrail topraklarını hedef aldı. Bu, sadece askeri bir karşılık değil, ideolojik ve psikolojik bir dönüşümdü.
İran’ın verdiği yanıt, “yıllardır süren pervasızlığın artık bedeli vardır” mesajını verdi. İsrail şehirlerinde oluşan tahribat, demir kubbenin delinmişliğini değil, o dokunulmazlık zırhının sembolik olarak yırtıldığını gösterdi. Bu, İsrail’in canının ilk kez bu denli yandığı bir saldırı olarak kayda geçti.
Sosyolojik Kırılma: Korku Dengesinin Tersine Dönüşü
Bölgede korku, yıllardır tek taraflıydı. İsrail’in Gazze’deki, Şeria’daki, hatta Lübnan’daki varlığı; karşısında zayıf, silahsız ve yalnız halkların olduğu bir asimetrik şiddet düzeniydi. Ama İran’ın doğrudan saldırısıyla birlikte bu asimetri ilk kez sarsıldı. İsrail’in toplumunda oluşan panik, sığınaklara kaçan sivillerin görüntüsü, ilk kez kendisini mağdur olarak hisseden bir halkın tezahürüydü.
Bu sosyolojik dönüşüm, sadece İsrail içinde değil, İslam coğrafyasında da etkili oldu. Çünkü yıllardır televizyonlardan çocuk cesetleriyle, yıkık camilerle, ağlayan annelerle şekillenen bir Arap-İslam halk hafızası vardı. Bu hafıza ilk defa “biz de karşılık verebiliriz” duygusuyla sarsıldı. İşte tam bu noktada, “kısasa kısas” doktrini, soyut bir dini öğreti olmaktan çıkıp somut bir jeopolitik stratejiye dönüştü.
Politik Dönüşüm ve İslam Dünyasının Zafiyeti
Bu gelişme, İslam ülkeleri için de bir ayna oldu. Yıllardır retorik düzeyde kalan kınamalar, zirveler, diplomatik notalar yerini gerçek bir soru işaretine bıraktı: Eğer biz de kararlı olsaydık, İsrail bugüne kadar bu kadar ileri gidebilir miydi?
İran’ın yaptığı şeyin doğru ya da yanlış olduğundan öte, yaptığı şeyin “ilk” oluşu, onu tarihsel kılıyor. Çünkü İsrail ilk kez bölgesel bir devletten doğrudan askeri bir karşılık aldı. Bu gelişmenin yarattığı etki, yalnızca Tel Aviv’de değil; Kahire’de, Riyad’da, Ankara’da, Doha’da da yankılandı.
Gelecek Ne Getirir?
İsrail’in karizmasının çizilmesi, bölgede yeni dengeler doğurabilir. Bu, savaşın büyüyeceği anlamına gelmese de psikolojik üstünlüğün artık tartışmaya açık olduğu anlamına gelir. Tüm taraflar, savaşı yalnızca cephede değil, imajda, algıda ve dengede de verirler. Bu bağlamda, İran’ın “biz de vururuz” demesi, en az füzeler kadar etkili olmuştur.
Eğer İslam alemi bu durumu analiz edip “kısasa kısas” ilkesini caydırıcılık zemininde benimsese, artık sadece İsrail’in değil, bölgedeki tüm emperyal çıkarların hesapları yeniden yapılmak zorunda kalabilir. Çünkü zor oyunu bozar.
Dokunulmaz Olan Artık Dokunulabilir
İsrail, bu son saldırıyla birlikte bir dönemin psikolojik üstünlüğünü kaybetmiştir. Ve bu, Filistin halkı için olmasa da en azından İslam dünyası için bir dönüm noktası olabilir. Mesele artık yalnızca Filistin değil; mesele artık haklılık değil, denge. Ve eğer denge sağlanırsa, belki de barış ilk defa bu kadar yakın olur. Çünkü hiçbir şey sonsuz değildir; zulüm bile.