“Kusura bakmayın, kadro dört kişilikmiş”

Üç maymunun bu hali ilk olarak 17. yüzyılda Japonya’nın Nikkō kentindeki Tōshōgū Tapınağı’nda görülür. Mizaru, Kikazaru, Iwazaru…

Bir tapınakta doğdular.
Biri gözünü kapattı,
Biri kulağını,
Biri de ağzını.
Dediler ki: “Kötülüğü görme, duyma, söyleme.”

Ne asil fikir…
Ne mütevazı duruş…
Ne saf niyet…

Üç maymunun bu hali ilk olarak 17. yüzyılda Japonya’nın Nikkō kentindeki Tōshōgū
Tapınağı’nda görülür.
Mizaru, Kikazaru, Iwazaru…
Yani “görmeyen, duymayan, söylemeyen”.
İnsanlara bir yaşam rehberi sunmak için oradaydılar.
İyiliği korumak adına kötülüğü süzgeçten geçiren birer semboldüler.
Doğu felsefesinde ahlaki bir öğüttüler:
“Kötülükle temas kurma, kendini arındır.”

İnsanlık olarak bu mesajı aldık,
sonra da buruşturduk ve “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”a çevirdik.

Gözümüzü yummayı, kulaklarımızı tıkamayı, ağzımızı kapatmayı bir tür stratejiye
dönüştürdük.
Bu üç bilge(!) maymun yüzyıllar içinde neredeyse birer halk kahramanı oldu.
Aramızda dolaştılar, makamlara yükseldiler, duvarlara asıldılar.
Sahi… Neden bu kadar sahiplendik onları?

Görmemenin güvenli, duymamanın huzurlu, konuşmamanın diplomatik olduğu bir çağda
yaşamıyoruz.
Ama yine de onları anlıyoruz.
Çünkü bazen gerçekten de bilmemek, insanı bir süreliğine huzurda bırakıyor, değil mi?

Üç maymun… belki biraz da saftı.
Ama bu saflık, bilmemekten değil, sorumluluğu taşımamayı seçmekten geliyordu.
Biraz “bize neci”, biraz “hayatta kalmacı”ydılar.
Ve yüzyıllar boyunca bu tutumla idare ettiler.

Ama şimdi?

İçeriye biri daha girdi.
Kadroya dördüncü bir maymun eklendi.
Üstelik diğerlerinden daha cilalı, daha havalı ve daha… modern.

Görüyor.
Duyuyor.
Konuşuyor.
Ama hâlâ kıpırdamıyor.

İsmini de koyduk: Cin Göz.

Cin Göz, bilmeyen değil.
Her şeyi bilen.

Her an online.
Her konuda bir fikri, her habere bir yorumu var.
Gözleri açık; ekran karşısında.
Kulakları keskin; her dedikoduyu yakalar.
Ağzı laf yapar; cümleleri etkileyici, emojileri tam yerinde.

Ama iş harekete gelince?
“Bu çok üzücü” yazıp altına bir kalp bırakan.

duyarlıyız etiketiyle vicdan rahatlatan.

Kendine kahvesini koyup açlığı konuşan.
Fakiri etiketleyip story atan.
Afet bölgesine ‘iyi dileklerini’ yollayan.
Koltukta, yumuşacık yastığına yaslanıp savaş analizleri yapan…

İşte karşınızda:
Her şeyi gören, her şeyi bilen ama hiçbir şey yapmayan yeni çağın bilgesi.
Ya da sadece bir iyi niyet dekoru.

Artık adına siz karar verin:
Cin Göz mü?
Çaktırmaz mı?
Yoksa Sadece Bakıcı mı?

Belki birileri tanıyordur onu.
Belki de aynaya bakınca, göz göze geliyorsunuzdur.

Ve şimdi asıl soru şu:
Acaba biz, üç maymunun torunları mıyız hâlâ?
Yoksa çoktan dördüncü maymuna mı evrildik?

Üçü en azından susuyordu.
Şimdiki versiyon konuşuyor ama altı boş.
Tepki veriyor ama etkisi yok.
Görüyor ama kıpırdamıyor.
Çünkü sorumluluk taşımıyor, sadece “farkındalık” yaratıyor.
Yani süs.
Yani filtreli duyarlılık.

Peki… biz ne yapıyoruz?

Gerçekten görmek neye yarıyor, eğer görüp geçiyorsak?
Duyduklarımız içimizde bir yere dokunmuyorsa, duymamızın anlamı ne?
Ve konuşmak…
Sadece yazmakla mı sınırlı kalacaksa, susmak ondan daha mı erdemli?

Cin Göz aramızda.
Bir adı var artık.
Ben “Cin Göz” dedim.
Ama siz isterseniz “Eylemsiz Zihin”, “Klavye Kahramanı” ya da “Görücü Usulü Vicdan” da
diyebilirsiniz.

Belki tanıdık gelir.
Belki sizsiniz.
Belki de hepimiziz.

Peki biz?
Bu dördüncü maymunla aynı sofraya oturacak mıyız?

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlk Siz Haberdar Olun!

Abone ol butonuna basarak, Gizlilik Politikası ve Kullanım Koşulları'nı okuduğunuzu ve kabul ettiğinizi onaylıyorsunuz.