Bir çınar ağacı, ihtiyar ancak ihtişamlı başını herkese eğer mi? Bu görkemli ağacın sıska dallarının zirvesinde kıpkırmızı bir tane balon uğruna tüm şehrin kalabalık rüzgarlarıyla dostluk şarkısı söylenebilir mi?
Bir tay yavrusunun büyüdüğüne işaret eden, üzerinde durduğu ayaklarındaki nalın acısını kıran duruşu gibi başlar küçük İzgü’nün hikayesi de.
Kömür kokusuna razı bir nesli çoktan geride bırakmış günümüz edebiyatı; ancak kömürü yakacak bir evi dahi olmayan çocuk Kemal’in tek sığınağı olarak gördüğü Tarzan filminin afişleriyle kaplı, ayakta güçlükle durabilen yarısı yıkık gecekonduda kömür ‘tozlarını’ kalıplara koyarak sertleştirip ısınabildikleri bir günlük hayatını anlatabilecek postmodern edebiyat diline her zaman ihtiyaç duyacaktır.
Kömür tozu bir çocuğun gözlerinin içinden bakılınca; hayatın sertleştirdiği zeminde kan ve etiyle ısınabilmenin de bir bedelinin olduğunu simgeliyor. Bedel mutluluk getirir mi, sorusunu soran bir okuyucunun kendine verdiği yanıtı tahmin etmemiz zor olmaz. Bedel, ödeneceği bir küçük dünya üzerinde inşa edilecekse tüm akla gelen kalıpların dışına çıkmayı dürtüleyen büyük bir enerji açığının kendini birden göstermesi uğruna tadılabilmelidir benim gözümle.
Eski Adana’nın yoksul bir semtinde başlayan çocuk Kemal’in öyküsünde bedel kavramını, kök salmış çınar ağacının hem sabrı hem ihtişamı ile vücut bulduğu dallarının zayıf görüntüsü altında büyük ağırbaşlı acılarına giydirilmiş türlü renklerden ve kokudan oluşmuş minik bir kostüm olarak görebiliriz. Yeni bir okul önlüğü alabilmek için okulunda şeker satmak isteyen çocuk Kemal’in elinden bu şekeri alıp satmasını yasaklayan kurumsal örüntüye rağmen, hikayeyi zarif bir hüznün ötesine geçiren ise; çocuk Kemal’in başka yerde bambaşka renklerde şekerler satmaya başlaması ile siftinen umudunun İzgü’nün çocukluğunun öz kimlik tözü alanında gittikçe genişleyen evrensel kimliğini sağlamlaştıran güçlü bir harca dönüşmesidir.
Çocuk Kemal, balon alacak dahi parası olmadığı için balon alamadığı günlerinde, baloncuları en mutlu insanlar olarak tasavvur etmektedir. Baloncu belki de tüm renklere sahip olduğu için mutlu görünmektedir. Bir çocuk için renklerin görkemi; bir balon,şeker ya da çikolatanın içindeki gizemden önce keşfedilmeyi bekleyen bir parabolik koşut merkezidir. Renklere dokunmak büyüleyicidir. Baloncunun balonları uçunca çocuk Kemal, baloncuya yardım eder, dokunma uğruna da olsa. Baloncu yardım ettiği için Kemal’i bir balonla ödüllendirmek ister. Bu ödül ise, çınar ağacının en tepesinde ulaşılamayan ve dokunulamayan kırmızı bir balondur. Onu alabilirse çocuk Kemal, balona sahip olacaktır.
“Nasıl indirmem, kuş olur uçarım. Kırmızı balonum orada… Hayır hayır, hiç korkmadım. Ne kocaman gövdesinden korktum çınar ağacının ne de dallarından. Sanki dümdüz bir yol çınar ağacı benim için. İşte gövdesi bitti, işte bir dal, bir dal daha, çaba Kemal, az daha çaba…” (s.49)
Oysa rüzgarlar sert, dallar uzun, ağaç ise sabırlıdır, çocuk Kemal balonu alamaz, balon tabiatın dansı içinde dayanamaz ve basınçlara boyun eğip dağılır. O ana kadar her gün balonu bekleyen çocuk Kemal için, alabilme umudundan zira beklemenin kendisi onun için umudun adına yüklenen derin mücadelelerle örülmüş sabır potağı olmuştur. Çocuk Kemal farklı işlerde çalışarak o balonu bir gün bir yerde mutlaka alacaktır.
Yağmur ve sellere doyan Adana toprağı kararlı ve azimli bir çocuğun gülüşüyle tekrar canlandığı günlerinde; çocuk Kemal’in ayakkabısının eskimemesi için yemeninin altına nal çakılmasına da şahit olmuştur. Nal sesiyle alay eden bir kitle ortasında, kendi yoksulluğundan utanmayan, her ne pahasına olursa olsun nal sesinden oyuncaklar düşleyen çocuk Kemal’in bu saygın duruşu, büyük bir toplumsal sangıya rağmen azmine dört nal koşturan jokey vakurluğu değil de nedir?
İzgü’nün gecekonduda geçen çocukluğu, her an yıkılacak bir hayal izdüşümü oluverir göz perdelerinin önünde. Çünkü rüzgar sesleriyle kıpırdayan tavana asılı hayalleri, dış çemberin kitlesel örüntüsünün şekillendireceği yeni dünya sahnesine hazırlıyordur çocuk Kemal’i. Gecekondunun her rüzgarda parça parça yıkılışına tanık olan çocuk Kemal için asıl üzücü olan; gözlerinin ucuyla tırmanıp tavana sımsıkı tutkularıyla asılı bıraktığı o Tarzan filmi afişlerinde düşlediği şekillerle bir daha asla oynayamayacak olmasıdır.
Oysa bir gün afişlerin süslediği en güzel kitaplar onun olacaktır.
İkilemlerin yalnızlaştırdığı çocukların sıcak sığınağı olan İzgü yani çocuk Kemal modelinin büründüğü çığırın bırakacağı özgün izin, toplumda piramitleşen sınıfsal uçurumlara rağmen; bireyin özsaygınlığının çocukluğundaki bilişsel mücadeleyle kolektif hafızada nüfuzunun varoluşsallığı ki buna istinaden yeni neslin şuuruna etki ederek ergin enstrümantal rollere modern öncülük yapacak olmasıdır.
Kaynakça
İzgü, M. (2023). Ekmek Parası. 65.Baskı, Ankara: Bilgi Yayınevi.