‘Kâfirlerin Esiri’: Temeşvarlı Osman Ağa

İlk efendisi, pratik bir yaklaşım benimsemişti. Osman’a sadece din değiştirmesini değil, aynı zamanda kendisine hizmet etmesini ve hatta evlatlık olarak kabul edilmesini önerdi. Osman Ağa’nın din değiştirmesi durumunda elde edeceği şey, özgürlük, daha iyi yaşam koşulları ve mirastan pay almak olacaktı. Dönemin kilise önünde en büyük prestij unsuru bir “kafiri” Hristiyan yapmaktı. 

SEBAHATTİN ÇELEBİ FRANKURT

Temeşvar’ın 1688 yılındaki o soğuk ekim gününde, daha 18 yaşında olan ve ileride “Osman Ağa” olarak tanılacak olan genç adam, Habsburg ordularının eline düştüğünü anladığında, bunun hayatının sonraki on bir yılını şekillendirecek bir dönüm noktası olduğunu henüz bilmiyordu. Yugoslavya kökenli bir ailede doğmuş olan bu genç Osmanlı subayı, Almanca ve Sırpça konuşabiliyordu – bu dil yeteneği onun hem kurtuluşu hem de laneti olacaktı.

Esaret Yolculuğunun Başlangıcı

1683’teki ikinci Viyana Kuşatmasının başarısızlığından sonra, Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa’daki durumu değişmişti. Habsburg-Osmanlı savaşları, Osmanlıların savunmaya çekildiği ve Habsburg İmparatorluğunun saldırıya geçtiği bir hale bürünmüştü. Bu büyük dönüşün kurbanlarından biri de Temeşvar’da görev yapan genç süvari subayı Osman Ağa’ydı. 

Yakalandığında tercümanlık yeteneği fark edilen Osman Ağa, sıradan bir köle değil, değerli bir “dil köprüsü” olarak değerlendirildi. Ancak bu avantajı, aynı zamanda onu din değiştirme baskısının odak noktası haline getirecekti.

İlk Efendi: Vaftiz Teklifleri ve Reddedişler

Habsburg topraklarına götürüldükten sonra, Osman Ağa üç farklı efendinin eline geçti ve on bir yıl boyunca esaret yaşadı. Her biri, bu değerli esiri Hristiyan yapma konusunda farklı yöntemler izledi. 

İlk efendisi, pratik bir yaklaşım benimsemişti. Osman’a sadece din değiştirmesini değil, aynı zamanda kendisine hizmet etmesini ve hatta evlatlık olarak kabul edilmesini önerdi. Osman Ağa’nın din değiştirmesi durumunda elde edeceği şey, özgürlük, daha iyi yaşam koşulları ve mirastan pay almak olacaktı. Dönemin kilise önünde en büyük prestij unsuru bir “kafiri” Hristiyan yapmaktı. 

Osman’ın hatıralarında yazdığı gibi: “Efendim bana ‘Hristiyan ol, sana efendilik etmeyeceğim, yanımda uşak gibi durursun’ dedi. Ben de ‘Efendim, ben Müslümanım, dinimi değiştiremem’ dedim.”

İkinci Efendi: Psikolojik Baskı ve Kadın Kozu

İkinci efendisinin yanında, Osman Ağa için şartlar daha karmaşık bir hal aldı. Bu kez sadece erkek efendi değil, hanım efendi de devredeydi. Osman’ın hatıralarına göre, hanımı genç ve güzel bir hizmetçiyi Osman’ın odasına göndermiş ve bu kadın aracılığıyla onu din değiştirmeye ikna etmeye çalışmıştı. 

Bu yöntem, o dönemde Müslümanlar ve Yahudilere karşı uygulanan en önemli taktiklerden biriydi. Özellikle Osmanlı esirlerine yalnızca maddi olanaklar değil, aynı zamanda duygusal ve cinsel çekicilikler de sunuluyor ve din değiştirmeleri teşvik ediliyordu. 

Osman Ağa, bu zor imtihanla yüzleştiğinde büyük bir ikilem yaşadığını, genç bir adam olarak doğal eğilimlerinin farkında olduğunu, fakat aynı zamanda inancından vazgeçmek istemediğini ifade ediyor. Hatıralarında bu çelişkiyi açıkça dile getiriyor: “Nefsim galebe çaldı, lakin hemen aklım başıma geldi.”

Üçüncü Efendi: Zorla Kiliseye Götürme

En travmatik deneyimini üçüncü efendisinin yanında yaşadı. Bu efendi, ikna yöntemleri işe yaramayınca doğrudan zorlamaya başladı. Osman Ağa, zorla kiliseye götürülerek papazın önünde vaftiz olmaya zorlanacaktı. 

Osman’ın hatıralarına göre, papaz ona İncil’den ayetler okudu, Hristiyan inancının temel prensiplerini anlattı ve vaftiz olmasını istedi ancak Osman Ağa, “Benim dinim var, onu değiştiremem” dedi. Bu sahnede, Osman’ın yalnızca reddetmesi değil, aynı zamanda kendi inancını savunması da dikkat çekiyor. Bir esir olarak bunun ne kadar mümkün olduğunu bugünkü şartlarda bilemeyiz. Osman Ağa, papaza İslam’ın temel prensiplerini anlattığını ve tek yaratıcıya inandığını aktarır. Osman Ağa’nın olumsuz koşullara rağmen öz güvenini koruduğu ve güçlü bir duruş sergilediği gözlemleniyor.

Günlük Hayatın İçindeki Baskı

Osman Ağa’nın hatıraları, din değiştirme baskısının yalnızca büyük anlarla sınırlı kalmadığını gösteriyor. O dönemde Türk kökenli tüm savaş esirleri, günlük yaşamın her aşamasında din değiştirme baskısıyla karşılaşıyorlardı. Yemek dualarından, dini bayramlarda kiliseye götürülme girişimlerine kadar sürekli bir psikolojik baskı altındaydılar. 

Özellikle Noel ve Paskalya dönemlerinde bu baskı artıyordu. Efendileri, bu özel günlerde Osman’ın “aydınlanacağı” ve Hristiyan inancını kabul edeceğini umuyorlardı. Ama Osman, bu dönemlerde daha da direniş gösteriyordu. 

Kaçış Planları ve Viyana Elçiliği Hayali

Osman, esaret yılları boyunca sürekli kaçış planları yapıyordu. Osman Ağa’nın hayalleri, kaçarak Viyana’daki Osmanlı elçiliğine ulaşmak ve oradan ülkesine dönmekle doluydu. Bu kaçış düşleri, yalnızca bir esirin özgürlük arzusunun değil, aynı zamanda kimlik ve inanç mücadelesinin de simgesiydi. 

Birkaç kez kaçmayı denedi Osman Ağa. Her deneme başarısızlıkla sonuçlanıp, aceleyle yakalandı. Her yakalanmasında maruz kaldığı cezalar ise yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik de oluyordu. Efendileri, eğer kaçarsa “Hristiyan olma fırsatını” kaçıracağından dolayı ona “Sen kaçarsan cehenneme gidersin, ama bizim dinimizi kabul edersen cennete gidersin” diyorlardı. 

1699: Karlofça Antlaşması ve Umut

1699’da imzalanan Karlofça Antlaşması, Osman ve onun gibi bir hayat sürmek zorunda kalan diğer esirler için yeni umutlar doğurdu. Antlaşmaya göre, savaş esirleri serbest bırakılacaktı. Ancak dönemin gerçekleri göz önüne alındığında bu o kadar kolay değildi. Birçok efendi, değerli esirlerini kaybetmek istemiyordu. Onlar için bu savaş esirleri, yapacakları birçok iş için bulunmaz bir servetti. 

Osman’ın efendisi de onu bırakmak istemedi. Son bir kez daha din değiştirme teklifinde bulundu: “Hristiyan ol, burada kal, sana iyi bir hayat vereceğim” dedi. Osman yine reddetti. 

Sonunda, 1699’da Karlofça Antlaşmasının imzalanmasının ardından Osman Ağa Osmanlı topraklarına dönmeyi başardı. On bir yıllık esareti sona ermişti, fakat bu deneyim onun hayatının geri kalanını etkileyecekti.

Geriye Dönüş: Diplomat ve Yazar

Osmanlı topraklarına döndükten sonra Osman Ağa’nın Habsburg Almancası ve bu topraklardaki tecrübesi son derece değerli bulundu. Temeşvar’da tercüman olarak görevlendirildi ve Habsburg-Osmanlı diplomasisinde önemli roller üstlendi.  Bu dönemde Osman Ağa, sınır diplomasisinin hassas meseleleriyle ilgilendi. Kendisi gibi esir alınan Osmanlı vatandaşlarının takası, ticari anlaşmazlıklar, sınır çizimleri gibi konularda iki imparatorluk arasında köprü görevi gördü.

Hatıraların Yazılması

1724’te, İstanbul’da yaşarken, Osman Ağa esaret yıllarına dair hatıralarını yazmaya başladı. “Der Gefangene der Giauren” (Kâfirlerin Esiri) başlıklı bu eser, Osmanlı edebiyatında nadir bulunan otobiyografik eserlerden biri haline geldi.  Osman’ın hatıraları, Johann Samuel Adami gibi vaizlerin uydurduğu sahte din değiştirme hikayelerinin tam tersini sunuyordu. Burada rüya görmeler, ani aydınlanmalar, gözyaşları içinde vaftizler yoktu. Dönemin bazı din adamları, kilise cemaatini etkilemek için İsa’nın kutsadığı esir hikayeleri anlatıyorlardı. Osman Ağa, gerçeklerin hiç de öyle olmadığını, tam tersine, günlük baskı, psikolojik manipülasyon, ekonomik cazibeler ve zorlamaların varlığının canlı bir tanığıydı. Bu nedenle onun yazdıkları, yaşanan gerçeklerin satırlara dökülmüş halidir.

Mera’nın Hristiyan olma hikayesi

Osman’ın deneyimi yalnızca bir tanıdık hikaye değil. Aynı dönemde, 1685’te Nové Zámky muharebelerinde yakalanan ve adının Mera olduğu kayıtlara geçen hamile Osmanlı kadınının hikayesi de benzer baskı ve manipülasyonları gözler önüne seriyor. 

Belgede bahsedildiği gibi, Mera Württemberg Düşesi’nin sarayında köle olarak çalıştırıldı. Çocuğu doğduğunda, düşes çocuğu hemen vaftiz ettirdi. Mera’ya “Ya sen de Hristiyan ol ya da çocuğunu bir daha görme” seçeneği sunuldu. Belki annelik duygusuyla, belki de endişeyle Mera kayıtlara göre “kendi isteğiyle” vaftiz oldu. Aynı yıllarda Avusturya Viyana’da, yeni doğan çocuğunu öldüren bir kadının hikayesinden de bahsedilir. Çocuğunu doğar doğmaz neden öldürdüğü bilinmeyen bu Osmanlı vatandaşı esir kadın hakkında pek fazla bilgi yok. Ancak yaşanan dramların varlığı da inkâr edilemez bir gerçek olarak karşımızda duruyor. 

Gerçek Rakamlar ve İstatistikler

1788-1791 Osmanlı-Habsburg savaşlarında olduğu gibi, bu savaşlarda binlerce insan esir düşüyordu. 50 bin civarında Sırp mülteci Tuna nehrini geçerek Habsburg topraklarına sığınmıştı. Bunların bir kısmı, Osmanlı topraklarından kaçan Hristiyanlardı. Bu büyük kitlesel nüfus hareketleri içinde, din değiştirme olayları da görülmekteydi. Fakat Johann Samuel Adami’nin anlattığı ve abarttığı ölçülerde bir din değiştirme furyası söz konusu değildi. Mistik rüyalar, mucizevi işaretler yerine, Osman Ağa’nın ve Mera’nın yaşadığı türden baskı ve zorlamalarla insanlar dinlerini değiştirmek zorunda kalıyorlardı. Osman Ağa’nın hikayesi, dönemin din değiştirme anlatılarında gerçekle kurgunun nasıl iç içe geçtiğini gösteriyor. Bir yandan Johann Samuel Adami ve dönemin bazı palavracı vaizleri sahte mucize hikayeleri üretirken, öte yandan Osman Ağa gibi insanlar gerçekte zorla din değiştirme baskısıyla karşılaşıyordu. 

Osman’ın daha sonra kaleme aldığı hatıraları, yalnızca bireysel bir çile hikayesi değil, aynı zamanda dönemin siyasi, dini ve kültürel dinamiklerinin canlı bir belgesidir. 1725’te ölen bu eski Müslüman esir, kendi yaşadıklarını hatıratında yazarak, Adami’nin ürettiği sahte hikayelere en güçlü cevabı vermiş oluyordu. 

Bu hikayenin bize verdiği çok önemli bir mesaj daha var: Tarih, sadece güçlülerin veya soyluların anlatımlarıyla değil, aynı zamanda ezilenlerin yaşadıkları ve yazdıklarıyla da şekilleniyor. Temeşvarlı Osman Ağa’nın tarihin sayfalarını titreden sesi, 300 yıl sonra bile, sahte vaiz anlatılarının arasından ayırt edilebiliyor. 

Add a comment

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlk Siz Haberdar Olun!

Abone ol butonuna basarak, Gizlilik Politikası ve Kullanım Koşulları'nı okuduğunuzu ve kabul ettiğinizi onaylıyorsunuz.