Yaralı Yerinden Başlayanlara – Kendini İyileştirme Üzerine
Bazı yaralar görünmezdir. Kanamazlar, ama can yakar. İz bırakmazlar, ama içten içe çürütürler.
Ve çoğu zaman bu yaraları taşımaya öyle alışırız ki, artık acıttığını bile fark etmeyiz. Sanki hayat hep böyleymiş gibi; zor, sıkışık, yorgun. Bir şey hep eksik. Hep yarım. Kimi zaman bir ilişkide, kimi zaman yalnızlığın koynunda… O eksiklik konuşur içimizde: “Bir yerde yolumu kaybettim.”
Ama şifa böyle anlarda başlar. Ne zaman ki insan kendine dönüp bakar, “Ben ne zamandır böyle hissediyorum?” diye sorar — işte o anda küçük bir ışık yanar içerde.
İyileşmek, dışarıdan göründüğü kadar kolay, net, çizgili bir yol değildir. Bazen bir sabah uyanır, “Bugün toparlanmalıyım” dersin. Ama aynı gün içinde yeniden dağılabilirsin. Ve bu da iyileşmeye dahildir. Çünkü şifa, bir hedef değil; bir süreçtir. Zamanla, yavaşça, kendine doğru.
İnsan kendini iyileştirmek istediğinde çoğu zaman ne yapacağını bilemez. O eski kalıplar öylesine yerleşmiştir ki, yenisini inşa etmeye kalktığında kendini çıplak hisseder. Kırılgan, savunmasız ve belki biraz korkak. Ama tam da bu hisler içinde doğar gerçek güç.
Bazen biri gelir ve sadece yanında olur. Yargılamadan, düzeltmeden, susturmadan… Sadece tanıklık eder. Ve bu tanıklık, bir ömür boyu taşınmış yükleri hafifletebilir.
Belki uzun zamandır seni anlayan birini bekliyorsun. Belki yıllardır aynı döngüde dönüyor, farklı sonuçlar umuyorsun. Ya da belki çoktan umudu bırakmışsın. Ama bil ki, hiçbir şey için geç değil. İnsanın kendine dönmesi için bazen tek bir içsel kıvılcım yeter.
Bir yerde okumuştum: “Şifa; acının geçtiği yerde değil, acıya sevgiyle baktığın yerde başlar.”
Ben buna yürekten inanıyorum. İyileşmek demek, “hiç acımadı” demek değil. Tam tersine: “Evet, acıttı. Ama ben onunla yüzleştim. Onu taşıdım. Ona kulak verdim,” diyebilmektir.
Hepimiz zaman zaman yara alırız. Ama unutmamamız gereken şey şu: İçimizde bir yer, her zaman iyileşmek ister. Sadece doğru zamanda, doğru şekilde duyulmaya ihtiyaç duyar.
Bu yazıyı okuyan herkes için, küçük bir fısıltıyla seslenmek istiyorum: Kendinizi unutmuş olabilirsiniz. Ama içinizde hâlâ sizi hatırlayan bir parça var. O parça yorgun değil — sadece sessizleşmiş. Ve sizin onu yeniden duymanızı bekliyor.
Yaralar, utanılacak şeyler değil. Kimi zaman bizi yıkmış gibi görünürler… Ama içlerinde taşıdıkları ders, bizi gerçek benliğimize götürür.
Kendinizi bu yolculukta tek başınıza zannetmeyin. Bazen bir bakış, bir söz, bir yazı, bir nefes… Sizi kendinize geri getirir.
Ve şunu bilin: En güçlü haliniz, en yaralı yerinizin içinde saklı olabilir. Oradan başlayın. Utangaçça, yavaşça, sevgiyle. Kendinize doğru bir adım atın.
Belki bugün… Belki tam şu an. Yaralı yerinizden başlayabilirsiniz.