HABER MERKEZİ
Soğuk bir kış gecesinde, Bolu’da yine yürekler yandı. Otelde çıkan yangında can veren evlatlarımızın acısı, bir kez daha bize insan hayatının ne kadar değerli, ama ülkemizde ne yazık ki bir o kadar da ucuz olduğunu hatırlattı. Her facianın ardından söylenen “bir daha yaşanmasın” sözleri, sanki bir sonraki acı haberin gelişine kadar süren kısa bir teselli gibiydi.
Soma’da 301 madencimizi kaybettiğimizde de aynı sözleri söylemiştik. Amasya’da, Zonguldak’ta, yerin yüzlerce metre altında can veren işçilerimiz için de… Çorlu’da raylardan çıkan tren, Pamukova’da devrilip savrulan vagonlar, İstanbul’da çöken binalar… Her birinde “artık yeter” dedik, “son olsun” diye haykırdık.
Aladağ’da yanan yurt binasında kaybettiğimiz çocuklarımızın gülümseyen fotoğrafları hâlâ gözlerimizin önünde. Sivas’ta otelin alevlere teslim olmasıyla yitirdiğimiz 37 canımız, hâlâ yüreklerimizi yakıyor. 1999’da İzmit’te sabaha karşı gelen depremde, denetimsiz binalar mezar olduğunda da aynı acıyı yaşamıştık. 2011’de Esenyurt’ta çadır AVM’de çıkan yangında kaybettiğimiz 11 işçi kardeşimiz de aynı ihmalin kurbanıydı.
Her seferinde söz vermiştik: “Bir daha asla!” Ama sözler unutuldu, raporlar tozlu raflarda kaldı, tedbirler kâğıt üzerinde güzel görünen satırlara dönüştü. 2014’te Ermenek’te su basan madende 18 işçimiz, 2021’de Hendek’te patlayan havai fişek fabrikasında 7 çalışanımız, aynı vurdumduymazlığın bedelini canlarıyla ödedi.
Hendek’teki havai fişek fabrikasında patlayan sadece barut değil, ihmalin ve vurdumduymazlığın sonuçlarıydı. Van’da depremden sonra konteyner kentte çıkan yangında kaybettiğimiz öğretmenlerimiz, güvenli sandığımız yerlerin aslında ne kadar güvensiz olduğunu gösterdi.
Her faciadan sonra komisyonlar kuruldu, raporlar yazıldı, tedbirler sıralandı. Ama nedense hep aynı döngü tekrarlandı: Acı haber, gözyaşı, öfke, söz, unutuluş… Ve sonra yeni bir acı haber.
Bolu’daki yangın, bize bir kez daha gösterdi ki, insan hayatının değeri sadece söylemde kalmamalı. Denetimler sıklaştırılmalı, güvenlik önlemleri artırılmalı, ama en önemlisi, bu önlemlerin uygulanması titizlikle takip edilmeli. Bir canın değeri, hiçbir maliyetle ölçülemez.
Geçmişten ders çıkarmak, sadece acıları hatırlamak değil, o acıların tekrarlanmaması için gereken her şeyi yapmak demektir. Her kaybettiğimiz can, bize şunu hatırlatmalı: İnsan hayatı tüm değerlerin üzerindedir ve hiçbir mazeret, hiçbir ihmal, bir canın kaybını haklı çıkaramaz.
Bu yazıyı kaleme alırken, Bolu’da kaybettiğimiz gençlerimizin aileleri geliyor aklıma. Onların acısı, bizim utancımız. Bu utançtan kurtulmanın tek yolu var: Gerçek anlamda değişmek, gerçek anlamda önlem almak ve en önemlisi, insan hayatına gerçekten değer vermek.
Belki de artık şunu söylemenin vakti geldi: Bir sonraki faciayı beklemeden, bir sonraki acıyı yaşamadan, şimdi harekete geçmeliyiz. Çünkü yarın çok geç olabilir. Çünkü her kaybettiğimiz can, sadece bir istatistik değil, bir anne-babanın evladı, bir ailenin umudu, bir toplumun geleceği. Tuzla’da tersanelerde yaşamını yitiren işçiler, Davutpaşa’da patlayan imalathanede can veren emekçiler, İstanbul Büyükşehir Belediyesi binasında çıkan yangında kaybettiğimiz itfaiyeciler… Her biri bize insan hayatının ne kadar değerli olduğunu hatırlattı.
2023’te Gaziantep’te hastane yangınında kaybettiğimiz canlar, Bursa’da yanan fabrikada yitirdiğimiz işçiler ve daha niceleri… Her biri aslında önlenebilir facialardı. Her birinde denetim eksikliği, ihmal ve “nasılsa olmaz” düşüncesi vardı. Oysa her can bizim için paha biçilemezdi, her kayıp telafisi imkânsız bir yara açtı yüreğimizde.
Bu son olsun diyoruz yine, ama bu sefer farklı bir şey yapmalıyız. Unutmamalıyız ki, insan hayatının değerini söylemlerimizle değil, eylemlerimizle gösteririz. Ve belki de en önemlisi, bir canın değerini ancak onu kaybettiğimizde değil, yaşarken anlamalıyız. 2023’te Antalya’da asansör kazasında, İstanbul’da iş cinayetlerinde, Ankara’da göçük altında kaybettiğimiz her can, aslında bize bunu hatırlatıyor: İnsan hayatı, hiçbir maliyet hesabına, hiçbir ihmale kurban edilemeyecek kadar değerli.
Bugün Bolu’da yanan otelde kaybettiğimiz gençlerimiz için ağlarken, yarın başka canlar yanmasın diye gerçek tedbirler almalı, gerçek denetimler yapmalı, ve en önemlisi, insan hayatını her şeyin üzerinde tutmalıyız. Çünkü her kayıp, sadece bir ailenin değil, tüm toplumun yarası, tüm vicdanların sızısıdır.