HABER MERKEZİ
Soğuk bir İstanbul sabahında, Osmanbey’deki Agos gazetesinin önünde yankılanan silah sesleri, Türkiye’nin yakın tarihinde derin bir yara açtı. 19 Ocak 2007’de, arkasından vurulan Hrant Dink’in beyaz gömleği üzerinde yayılan kırmızılık, sadece bir gazetecinin değil, ifade özgürlüğünün ve barış umudunun da kanayan yarasıydı.
Hrant Dink, 1954’te Malatya’da başlayan hayat yolculuğunda, azınlık olmanın tüm zorluklarını yaşamış bir aydındı. Çocukluğunda yetimhanede kalan, sonrasında İstanbul’da yaşamını sürdüren Dink, Türkiyeli Ermenilerin sesi olmayı seçti. 1996’da kurduğu Agos gazetesi, Türkçe ve Ermenice yayın yapan, köprüler kurmaya çalışan bir yayın organıydı.
O, kendini “Türkiyeli bir Ermeni” olarak tanımlardı. Ne salt Ermeni kimliğine hapsolmayı ne de Türkiyeliliğinden vazgeçmeyi kabul ederdi. Agos’taki yazılarında hep diyaloğu, karşılıklı anlayışı savundu. “İki sert taşın arasında un ufak olan” dediği Türkiye Ermenilerinin sorunlarını dile getirirken, nefret söyleminden uzak durdu, barışçıl bir dil kullandı.
Gazeteciliği boyunca pek çok tehdit aldı. “301’lik Hrant” olarak anılmaya başladı, Türklüğe hakaret iddiasıyla yargılandı. Ama o, “Bir güvercin tedirginliği içinde” yaşasa da, doğru bildiği yoldan şaşmadı. Her tehdit aldığında “Ben bu ülkeden hiçbir yere gitmem” diyordu, “Bu ülke benim ülkem.”
O soğuk ocak gününde, arkasından gelen kurşunlar sadece bir canı değil, bir umudu da hedef aldı. Cenazesinde yüz binlerce insan “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” diye haykırdı. Bu ses, onun yaşamı boyunca kurmaya çalıştığı diyaloğun en güçlü yankısıydı.
Hrant Dink’in gazeteciliği, azınlık haklarını savunmanın ötesinde, toplumsal barışı hedefleyen bir mücadeleydi. Agos’ta yayımlanan yazılarında Ermeni kimliğini tartışmaya açarken, Türkiye’deki demokratikleşme sürecine de katkı sunmaya çalıştı. Ermeni meselesinin tartışılmasında yeni bir dil geliştirdi; nefretten, öfkeden uzak, yapıcı bir üslup benimsedi.
Onun öldürülmesi, Türkiye’de ifade özgürlüğüne ve basın özgürlüğüne vurulan ağır bir darbeydi. Ancak mirası, bugün hâlâ yaşıyor. Farklı kimliklerin bir arada yaşayabileceğine dair inancı, barışçıl söylemi ve cesareti, yeni nesillere ilham olmaya devam ediyor.
Hrant Dink’in ardından geçen yıllar, onun özlediği diyalog ve barış ortamının önemini daha da belirgin kıldı. O, Türkiye’nin vicdanına kazınan bir isim olarak, farklılıkların zenginlik olduğunu hatırlatan bir sembol haline geldi. Agos gazetesinin önündeki o kaldırım, artık sadece bir cinayet mahalli değil, adaletin, barışın ve bir arada yaşama umudunun da simgesi.
Bugün hâlâ onun sözleri yankılanıyor kulaklarımızda: “Su çatlağını bulup akacaktır.” Bu sözler, onun yaşamı boyunca savunduğu değerlerin, er ya da geç galip geleceğine olan inancını yansıtıyor. Hrant Dink’in kaleminden dökülen mürekkep, Türkiye’nin demokratikleşme yolculuğunda silinmez izler bıraktı.