SELMA ONATER
İnsanoğlu karakterini, içerisinde doğduğu, yetiştiği, yaşadığı toplumun kültürüne özgü değerlerle şekillendirir. Bildiğiniz gibi karakter, mizaç gibi yaradılıştan gelen temel bir özellik değildir. Karakter, daha sonra çevremizden gözlemleyerek edindiğimiz alışkanlıkların mizacımızla birleşmesinden oluşur. Dış görünüşümüz, mizacımız ve karakterimiz bizi diğerlerinden ayıran, bize has temel özelliklerimizdir. Yani “biz” demek, dış görünüm, mizaç ve karakterin bir arada harmanlanmasından oluşan birleşimin akla gelmesi demektir.
Toplumun sahip olduğu değerler, normlar, din; kültür sosyolojisinde, aynen bireyleri birbirinden ayırt etmemizi sağlayan karakter, mizaç, dış görünüş gibi bir toplumu diğerinden ayıran temel özellik olarak değerlendirilir. Bir toplumda normal karşılanan bir davranış, başka bir toplumda anormal tepkilere sebebiyet verebilir. Bu durum mizah anlayışında, atasözlerinde, deyimlerde, giyim kuşamda, çevre ve ev düzeninde de görülür.
Bu konuyu örnekle açıklamak gerekirse: Türk toplumunda ve Asya ülkelerinde büyüklere saygı ön plandayken Avrupa’da aynı derecede önemli değildir. Bizde bir büyüğümüze adıyla hitap etmek saygısızlık, terbiyesizlik, had bilmezlik olarak anlam taşırken, Avrupa’da anne babalarına, hatta büyükbaba ve büyükanne, teyze, hala, dayı, amcalarına, öğretmenlerine isimleriyle seslenmek çok doğal karşılanır. İlişkileri akran ilişkisi gibidir. Aralarındaki saygı, arkadaşların birbirlerine duydukları saygı gibidir ancak. Büyüklere saygının ön planda olduğu toplumlarda ise el öpme, büyükler karşısında oturma şekli ve biçimi, saygı göstergesi olarak referanstır. Yani saygılı olup olmadığınız bu davranışlarınızla ölçülür.
Türk toplumunda şehitlerimizin kanını simgelediği için kırmızı bayrağımız, herhangi bir bez parçası olmaktan çıkıp değerlenir. Adı bayrak olur. Dalgalanması ile bireye özgürlük, barış, güven, mutluluk, huzur verir. Bu kültürde yetişen her birey için benzer anlamlar ifade eder; başımızın ve kalbimizin üzerinde taşır, saygı duyarız. Saygı duymayanlar ayıplanıp kınanır. Devlet nazarında da bayrağa saygısızlık ceza gerektirir. Çünkü devlet, toplumda huzuru sağlamak, değerlerine ve kültürüne sahip çıkma görevi üstlenmiştir.
Yurt dışında yaşamaya başladığım ilk yıllarda, kendi bayraklarına bizler gibi değer vermediklerini görmek, yerde gördüklerinde kaldırmadıklarını, hatta üzerine bastıklarını gördüğümde saygısızlık olarak algılamıştım. En büyük şaşkınlığım ise gördükleri halde hiç kimsenin bu duruma müdahale etmemesi olmuştu. Şimdi ise bu duruma şaşmıyorum. Çünkü bu farklılığın o toplumun değerlerinden, inancından, normlarından kaynaklandığını; kültür sosyolojisinin toplumdan topluma farklılık içerdiğini, yorumlandığını ve bunun da normal olduğunun farkındayım.
Hiçbir toplum birbirini tam olarak anlayamaz. Anlayabilmek için o toplumda doğmalı veya o toplumda uzun yıllar yaşayıp, başta dilini, kültürünü yaşayarak öğrenmeli, deyim yerindeyse iç içe olmalıdır.
Kültür sosyolojisinin yapı taşları normlar, değerler ve dinî inançlardır. Toplumdan topluma simgelerin farklı anlamları ifade etmesi, sahip olunan kültürün sosyolojisi ile ilgilidir. Bir kültürü yargılamadan önce sosyolojisini tanımak ve anlamak gerekir.
Aksi halde bireyde kültür çatışması, topluma uyumsuzluk, dışlanma ve değerleri adlandıramadığı için depresyon görülme olasılığı vardır. Çok kültürlü toplumlarda böyle bireysel bir durumun sorun olarak görülmesi nadir olur. Bireyler ilişkilerini kendilerinden olan veya kendileri gibi olanlarla kurma ihtiyacı hissederler. Çünkü seni anlayacak, davranışlarından dolayı kınamayacak, ayıplamayacak, yargılamayacak olan, benzer kültüre sahip olmaktır. Çok kültürlü toplumun avantajı da bu ihtiyaca cevap verecek imkânı sunabilmesidir.
Tek kültüre sahip olan toplumlar yeniliğe kapalıdır. İlişkileri daha sıcak ve yakındır. Bununla birlikte tutucudurlar. Âdetleri, gelenekleri, örfleri, normları değiştirilemez. Tüm bunlar geçmişten günümüze kadar değişmeden nesilden nesle aktarılır. Bu özelliğe sahip toplum içerisinde yaşayan bireyler tarafından kültürel normlar, değerler, inançlar kadar kutsal olur ve değiştirilemez. Buraya örnek olarak en çok Hindistan’da görülen, yüz yıllardır devam eden kast sistemini verebiliriz.
Kültür sosyolojisi, toplum hangi değere, norma, inanca, kültürlere sahipse onları sürdürmek için bir sonraki nesle aktararak dinamik bir süreçle devam eder. Bunu da kültürel yaşamında, inancında kullandığı dile, atasözlerine yansıtarak devam ettirir ve bir sonraki nesle aktarır. O toplumu anlamak için bunlara bakılır ve birebir kelime anlamı olarak değil, kullanıldığı duruma ve orada asıl ne anlatmak istediğine göre anlam karşılığı verilir. Türk toplumunda birinin yiğitliğinden bahsetmek için “aslan gibi” demek yeterlidir. Bunu Almanlar için kullandığımızda anlamsızdır. Bu toplumda aslan gibi yerine “ayı gibi” kullanılır. Bizde birine “ayı gibisin” dediğimizi bir düşünelim. Sizce nasıl bir tepki ile karşılaşırız?
Günümüzde kültür sosyolojisinin gelişim ve değişimi artık eskisi gibi değil. Teknolojinin hızlı iletişime olanak sağlaması, dünyanın küreselleşmesini sağlıyor. Yani kültürlerin artık dar bir alanda kalıp sadece o toplumda yaşamasının önüne geçiyor. Artık farklılıklar biliniyor ve toplumlar kendilerine fayda sağlayan alışkanlıkları, kültürleri bekletmeden benimseyebiliyorlar.
E-posta: selmaonater@web.de
Facebook: selmaonater
Instagram: selmaonater