Yıldızların gözyaşları

Ali ile tanışmamız böyle oldu. Ablamlarda kalıyordu. Hiç konuşmadan, sadece bakışlarımızla anlaşıyorduk. Aşkı, sevgiyi bilmiyorduk. O da çok utangaçtı. Ablamın düğününde bana kırmızı bir gül uzattı: “Gülümü, aşkımı alır mısın?” dedi. Ben de gururlu bir şekilde “Aşkla işim olmaz.” diyerek gülü aldım, kenara koydum. Aslında almayacaktım ama bakışı içimi öyle acıttı ki… Çok masum bir çocuktu, benim gibi özgür değildi. Sanki minik yüreklere fark etmeden tohum atıldı.

Sebat Bayler

1980’li yılların Ankara’sında bir kış sabahında ablamlara gitmiştik. Kapıyı bir çocuk açtı. İçimden “Allah’ım, ne güzel çocuk!” geçti. Aslında çok utangaç, kimseye dokunmayan, biraz kibirli, kendini beğenmiş biriyim. Babasının prensesiyim ki sormayın, asil biriyim. Kendimi övmeyeyim ama ablam “Bir leydi yetiştiriyorum.” der, övünür, başımızın üstüne kitap koyar yürütürdü.

Çok kardeşi olan muhteşem bir kadın olan annem ve babam rahmetli oldular. Çok değerli insanlardı. Babam “En büyük mirasım güzel ahlak, bunu bırakıyorum size.” derdi. Maşallah öyle de olduk.

Ali ile tanışmamız böyle oldu. Ablamlarda kalıyordu. Hiç konuşmadan, sadece bakışlarımızla anlaşıyorduk. Aşkı, sevgiyi bilmiyorduk. O da çok utangaçtı. Ablamın düğününde bana kırmızı bir gül uzattı: “Gülümü, aşkımı alır mısın?” dedi. Ben de gururlu bir şekilde “Aşkla işim olmaz.” diyerek gülü aldım, kenara koydum. Aslında almayacaktım ama bakışı içimi öyle acıttı ki… Çok masum bir çocuktu, benim gibi özgür değildi. Sanki minik yüreklere fark etmeden tohum atıldı.

Ablamın düğününde annem bir söz söyledi. Orada unutmuştum sanki, bilemezdim bu sözün hayatımı değiştireceğini. Düğünden bir hafta sonra annemi ani bir kalp kriziyle kaybettik, nurlarda uyusun. Görüşmemiz sürdü, uzaktan akrabayız ve ablamın manevi oğlu gibiydi. Biz öz üvey bilmeyiz ama ablamın babasının akrabası olması, bizi ayıran sebep oldu benim için. O hiç bilmedi neden onu reddettiğimi, o zaman anlayamadı.

Gelip gitmeler devam etti. Çevredeki kızlar Ali’ye, delikanlılar da bana hayrandı. Ben kız arkadaşlarımı ona tanıştırırken, o “Ben seni seviyorum, sen arkadaşlarını tanıştırıyorsun bana.” deyince iyice şok oldum. 80’li yıllarda Ankara’da, Zafer Çarşısı’nın girişinde beni bekleyişi hiç gözümden gitmez. Evimiz üçüncü kattaydı, camdan bakınca karşı park lambasının altında saatlerce yağmurun altında titreyerek bana bakması bugün gibi geliyor aklıma. Ardından Cengiz Kurtoğlu’nun “Okul Yolunda”, Ümit Besen’in “Nikahına” şarkıları… Ah, anılar!

O zamanlar Zafer Çarşısı’nda arkadaşlarla bir kola içmek lükstü. Ailemizin maddi durumu iyiydi şükür. Babam “Seni sana, seni Allah’a emanet ediyorum.” derdi, bu da benim tüm duvarlarımı kapattı. Tabii ki namus önemliydi. Sevgili gibi geziyorduk. Konserlerde yerimiz hep ayrılır, en önde dinlerdik. Soğuk günlerde ısınmak için elimi cebine attığımda, bana alınan kolyeler ve bileklikler olurdu. Elimi tutmuşluğu vardır ve belki bir masum öpücük, ilerisi olmaz o masum ruhlarda…

Bir gün dedesini istemeye yolladı. Babam bana sorduğunda annemin o sözü geldi aklıma, ağzımdan “Hayır” çıktı. Bu nasıl bir kader diyeceksiniz… Ben çok dürüst ve her şeyi babamla konuşabiliyordum. Evin küçük annesiyim, küçük kardeşim ikizim gibi ve çok seviyorum. Biz üçümüz kaldık. Babam hastaydı, mürvetimi görmek istiyordu. Bu ara Almanya’dan bir genç istedi beni, hiç tanımadan. “Siz uygun gördüyseniz olur.” çıktı ağzımdan. Almanya için değil, abilerim de Almanya’daydı. Aceleci diğer taraf, düğün başladı. Ali haberi kardeşimden öğrendi, nedenini bilmiyordu.

Evlendim ve dünyam tersine döndü. Evlendiğim kişinin kötü huyları vardı, yıllarca sabırla direndim, olmadı, ayrıldım. Ali ile yıllar geçti, hiç görüşmedik, konuşmadık. Ablama “Bir sesini duyur.” demiş, “Hayır.” dedim. Yirmi yıl geçti. “Yıllar önce ayrıldın ve yalnızsın, neden bir haber etmedin?” dedi, aradı ve hâlâ beni sevdiğini söyledi. O da evlenmiş, bir kızı olmuş, çoktan ayrılmış. Benim de iki oğlum var.

İzne gittiğimde Ankara’da ilk karşılaşma çok değişikti. Ablalarım, ailem havaalanındaydı, o da kenarda… Çok değişmiş ama tanıdım. Ablamlara gittik, ailece sohbetler derken “Tekrar evlen benimle.” dedi. İşte o zaman neden yıllar önce “Hayır” dediğimi anlattım, helallik istedim. Anladı sebebini ve affetti.

Ablamın düğününde annem bir söz söyledi. Orada unutmuştum sanki, bilemezdim bu sözün hayatımı değiştireceğini. Düğünden bir hafta sonra annemi ani bir kalp kriziyle kaybettik, nurlarda uyusun.

Annem ölmeden önce “Kızım, bu çocuk çok temiz, sen de öylesin. Bakışıyorsunuz ama düşmanlık beslerler, mutlu olamazsınız.” demişti. Ali, annemin ilk eşinin akrabasıydı, bu sebepten… Burada şunu söyleyeyim: Yarım kalacağına Ali ile evlenip kendim deneyimleseydim diyorum. Diğer kişiyle daha mutsuz bir hayatım oldu. Sevmeye çalıştım, olmadı. Sebebi onun kötü alışkanlıkları ve bana yaptıklarıydı.

Evlenme teklifini düşünürüm demiştim ve yine kabul edemedim. Çünkü önceleri bir ergenlik çağındaki küçük Sebat ile şimdiki iki çocuğu ve sorumluluğu olan Sebat farklıydı. O otobüs durağında beni beklemeleri, soğukta elimi ısıtması ve yıllarca “Elinin kokusunu bütün krem, sabunlar denedim, yoktu.” diyen aşk, masum tertemiz kaldı, yine yarıda. Zafer Çarşısı o demekti benim için. Kırk seneye yakındır hâlâ ümidini kesmeden “Seviyorum.” diyor, arkadaşça konuşuyor, dertleşiyoruz. Bir ömür arkadaş, aşk hepsi bir bütün oluyor. “Bir ‘Seni seviyorum’ dedirtmek senelerimi aldı.” der. Eskiden farklıydı, masumca bir aşk vardı. Ben aynı ben kaldım.

Sensin…

Ruhumda bedenimde

Aldığım nefesimde

Yazdığım şiirlerinde

İlham kaynağım sensin.

Sürekli hayalimde

Her gece düşlerimde

Uzaklara gitsen de

Yaşam kaynağım sensin.

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlk Siz Haberdar Olun!

Abone ol butonuna basarak, Gizlilik Politikası ve Kullanım Koşulları'nı okuduğunuzu ve kabul ettiğinizi onaylıyorsunuz.