Unutacaksınız! Unuttunuz bile!

Doga Ayberk Demir / Shutterstock.com

Sosyal medyada, televizyonlarda, kahvelerde aynı çığlık… “Unutmayacağız” diyoruz, “artık değişeceğiz” diyoruz. Oysa hepimiz biliyoruz ki; hiçbir şey değişmeyecek! 

Yine yolumuzu bulmak için çabalayacak, başkalarının hakkına, hukukuna gireceğiz. 

Yine belediyeden istediğimiz izin belgesini alabilmek için evrakların arasına sıkıştırılmış kabarık bir zarfın içinde rüşvetimizi verecek, masanın öbür tarafındaysak alacağız!

Gelen kontrolcülerin cebine para sıkıştıracak, “Bizi idare et yeğenim” diyeceğiz!

Bir avuç toprak için kardeşini boğazlayan, üç kuruşluk menfaat için binlerce canı toprağa gömen bir toplum olduk. Ve hala utanmadan “unutmayacağız” diyoruz.

Ama unutacaksınız.

Tıpkı 1999’u unuttuğunuz gibi. Tıpkı Van’ı unuttuğunuz gibi. Her felaketten sonra verdiğiniz sözler gibi, bu sözleriniz de ucuz beton gibi çatlayacak, dökülecek. Çünkü unutmak, artık DNA’mıza işledi.

Vicdanlarımız o kadar körleşti ki, artık ölüm bile istatistikten ibaret. “Şu kadar can kaybı” diyoruz rakamlara bakıp, sanki marketteki domates fiyatından bahseder gibi. Her bir rakamın ardında bir anne, bir çocuk, bir gelecek, bir umut olduğunu unutarak. Çünkü biz artık rakamlarla avunan, acıları bile sayısallaştıran robotlara dönüştük. O ölümlerden biri bizi bulana kadar “birileri ölmüş” diye bakacağız!

Müteahhitler yine rüşvetle alacak belgelerini. “Benim dayım var” diyen her çakal, yine inşaat yapacak. Mühendislik diplomasını çay ocağından alan şarlatanlar, yine binalar dikecek. Ve siz, evet siz… Üç kuruş ucuz diye o binalara koşacaksınız. Bile bile, göre göre…

Ahlaki çöküşümüz öyle bir raddeye geldi ki, artık mezar taşlarımızı bile müteahhitlere emanet ettik. Her imzalanan sahte belge, her göz yumulan eksik demir, her atlanılan denetim… Hepsi, toplumsal vicdanımızın çürüyen bedeninde açılan yeni yaralar.

Camide tesbih sallayan müteahhit, bir yandan da eksik demirin hesabını yapıyor. “Hayırlı işler” deyip rüşveti cebine koyan memur, akşam çocuğuna helal lokma yedirdiğini sanıyor. İmam hatip mezunu olup da mühendislik diploması alan şarlatan, cuma namazında en ön safta…

Yahu AVM bahçelerinde besmele çekerek rüşvet parası sayan eski bir başbakanın yakın akrabasını serbest bıraktık, yakalayan polisleri içeri tıktık biz!

Öyle bir toplum olduk ki, vicdanımızı üç kuruşa satıyor, sonra da beş vakit namaz kılıp günahlarımızı temizlediğimizi sanıyoruz. Mezarda yatan binlerce masum can, bizim bu iki yüzlülüğümüze şahitlik ediyor.

Ve sonra bir gece, yine sallanacak yer. Yine anne çığlıkları yırtacak geceyi. Yine betonda değil, vicdanlarda aranacak çatlaklar. Yine başlayacağız konuşmaya: “Bu sefer farklı olacak…” Yine televizyonlarda “kimse cezasız kalmayacak” diyecek yetkililer. 

Ve yine…

Ne mi olacak? Hükümete yakın olanlar ellerini kollarını sallaya sallaya gezecek, bir tane günah keçisinin üzerine yıkılacak suç! 

Ama biliyorum, bunu da unutacaksınız.

Ta ki bir gece, kendi çocuğunuzun nefesi kesilene kadar. Ta ki kendi evinizin duvarları üzerinize gelene kadar. Ta ki o beton yığınları altında, kendi vicdanınızla yüzleşene kadar…

Çünkü biz artık, vicdanı rüşvetle satın alınabilen, ahlakı ihalelerle belirlenen, değerleri banka hesaplarıyla ölçülen bir toplum olduk. Her birimiz bu çöküşün hem faili, hem mağduru, hem de sessiz tanığıyız.

Unutacaksınız. 

Çünkü unutmak kolay. Değişmek zor. Yüzleşmek zor. Hesap sormak zor. Vicdan azabı çekmek zor.

Ve maalesef biz, hep kolay olanı seçiyoruz.

Ta ki ölüm, korkarım betonların arasında bize gelene kadar da, bu böyle devam edecek!

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlk Siz Haberdar Olun!

Abone ol butonuna basarak, Gizlilik Politikası ve Kullanım Koşulları'nı okuduğunuzu ve kabul ettiğinizi onaylıyorsunuz.