Operasyon Cyclone

Başkan Ronald Reagan’ın Beyaz Saray’a yerleşmesiyle birlikte, Operasyon Cyclone adeta hızla ve dramatik şekilde büyümeye, güçlenmeye başladı. Roland Reagan’in felsefesi net ve kararlıydı: “Özgürlük Savaşçıları” desteklenecek, komünizm geri püskürtülecekti.

ENİS BEHİÇ Malmö

1979 yazının sıcak bir Temmuz gününde, Washington’da tarihe damga vuracak bir imza atıldı. Dönemin Başkanı Jimmy Carter, “Finding on Afghanistan” başlıklı kimsenin bilmediği, gizli bir belgeyi imzalayacaktı. Carter,  muhtemelen bunun dünya tarihini nasıl değiştireceğini tam olarak öngöremiyordu. Tarih 3 Temmuz 1979’du ve bu imza ile ABD Afgan mücahitlere desteğini resmen başlatıyordu. Bu süreç; Amerika’nın İslam ülkelerinde kuracağı “stars and stripes tarzı İslamcılık” sürecinin başlangıcıydı.

Ancak işin ilginç yanı şuydu: Bu destek, Sovyetlerin Afganistan’ı işgal etmesinden tam altı ay önce başlamıştı. Evet, yanlış duymadınız. ABD, Sovyetler henüz sınırı geçmeden önce, onları “Afganistan tuzağına” çekmek için harekete geçmişti.

Finding on Afghanistan stratejisinin beyni, Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski’yden başkası değildi. Polonya asıllı bu zeki diplomat, Amerika’nın yıllar süren Vietnam yenilgisinden ilham alarak, Sovyetlere “kendi Vietnam’larını” yaşatmak istiyordu. 1998’de verdiği ünlü röportajda bu gerçeği itiraf edecekti: “Sovyetleri Afganistan’a çekmek için Afgan mücahitlere gizli yardım yapma kararını aldık. Bu yardımın Afganistan’a Sovyet müdahalesini artıracağını biliyorduk.”

Başlangıçta mütevazı olan operasyon, sadece 500 bin dolarlık bir bütçeye sahipti. Ancak Aralık 1979’da Sovyet tankları Afganistan’a girdiğinde, oyunun kuralları tamamen değişti.

Küçük Operasyondan Dev Projeye

Başkan Ronald Reagan’ın Beyaz Saray’a yerleşmesiyle birlikte, Operasyon Cyclone adeta hızla ve dramatik şekilde büyümeye, güçlenmeye başladı. Roland Reagan’in felsefesi net ve kararlıydı: “Özgürlük Savaşçıları” desteklenecek, komünizm geri püskürtülecekti.

Dönemin CIA Direktörü William Casey, operasyonun en tutkulu savunucusu olacaktı. Casey, sadece Sovyetleri Afganistan’da alt etmekle yetinmiyordu; Afganistan üzerinden Sovyetler Birliği’nin işgalindeki Müslüman cumhuriyetlerine de sızmak istiyordu. Casey’nin vizyonu ve planları aslında görünenden daha büyüktü: İslami motivasyonu kullanarak Sovyet İmparatorluğu’nu içeriden çökertmek.

Zamanla rakamlar Casey’nin tutkusunu yansıtacaktı. 1981’de yıllık 30 milyon dolar olan Afganistan’a Rusları çekmenin bütçesi, 1985’te 250 milyon dolara fırladı. 1986-1987’nin doruk yıllarında ise yıllık bütçe astronomik bir rakama ulaştı: 630 milyon dolar! Bu, dönemin koşullarında CIA’nin toplam gizli operasyonlar bütçesinin yarısını oluşturuyordu.

Casey’nin çalışma tarzı da dikkat çekiciydi. Normal diplomatik kanalları atlayarak Pakistan’ı düzenli olarak ziyaret ediyor, ISI (Inter-Services Intelligence – Pakistan İstihbarat Servisi) yetkilileriyle doğrudan görüşüyordu. Bu yaklaşım operasyona hız kazandırıyor ama aynı zamanda kontrol mekanizmalarını da tehlikeye atıyordu.

Langley’deki Gizli Dünya

CIA’nin Virginia’daki yerleşkesinde; Langley merkezinde, özel bir kat tamamen Afganistan operasyonuna tahsis edilmişti. William Casey, 150 kişinin çalıştığı katta, adeta küresel bir orkestra şefi gibi dünya çapında 2000’e yakın operasyonel personeli yönetiyordu.

O kattaki güvenlik önlemleri paranoyak derecesine ulaştı. Afganistan masasında çalışan personelin diğer CIA operasyonları hakkında bilgi sahibi olması yasaklanmıştı. Her şey bölümlendirilmiş, her bilgi parçası kendi kutusu içerisinde tutulmuştu.

Operasyonun finansal yapısı ise tam bir muamma gibiydi. Üç ana kaynaktan beslenen sistem şöyle işliyordu:

ABD Katkısı: Kongre’nin gizli alt komitelerinin onayladığı “siyah bütçe” fonları, genellikle Savunma Bakanlığı bütçesinin derinliklerine gömülü şekilde aktarılıyordu.

Suudi Katkısı: Suudi Arabistan, “dolara karşı dolar” prensibiyle (ABD 1 dolar veriyorsa, Suudi Arabistan da 1 dolar veriyor, ABD 10 milyon dolar ayırıyorsa, Suudiler de 10 milyon dolar koyuyor) ABD’nin verdiği her dolar için eşit miktarda katkı sağlıyordu. Bu paranın akışı, doğrudan Pakistan istihbarat servisi ISI’ye havale şeklinde gerçekleşiyordu.

Özel Bağışlar: Körfez ülkelerindeki zengin iş adamları ve dini vakıflardan gelen bağışlar, Maktab al-Khidamat gibi “yardım kuruluşları” kisvesi altında sisteme dahil ediliyordu.

BCCI: Gizli Operasyonun Bankası

Bu karmaşık para akışının kalbi, Bank of Credit and Commerce International (BCCI) adlı Pakistan merkezli bankada atıyordu. Banka, 1972’de Pakistan asıllı banker Agha Hasan Abedi tarafından kurulmuştu. Lüksemburg merkezli ama dünya çapında 73 ülkede faaliyet gösteriyordu.

BCCI, sadece para transfer etmekle kalmıyor, silah alım satımı için gerekli akreditifleri de sağlıyordu. Banka gırtlağına kadar bu işin içine batmıştı. 

Bankanın sicili oldukça kabarıktı.

Milyarlarca dolar sahte krediler verilmişti. Hayali şirketlere, var olmayan projelere para aktarılmış, müşteri mevduatları çalınmış, başka yerlerde kullanılmıştı. Uyuşturucu kartellerin parasını aklamakla kalmamışlar, silah kaçakçılarının işlemlerini yürütmüşler, terör örgütlerinin finansmanında banka kendisini kullandırmıştı. İran-Kontra skandalında da rol alan banka, ABD istihbaratının “gayri resmi bankası” haline gelmişti.

CIA, operasyonun izlerini karıştırmak için İsviçre bankalarında onlarca sahte hesap açmıştı. Bu hesaplar genellikle hayali şirketler adına açılıyor, fonlar karmaşık transferlerle Pakistan’a ulaştırılıyordu. Mali denetim imkanları neredeyse imkansız düzeydeydi.

1991’de BCCI’nin çökmesi, operasyonun finansal boyutlarının kamuoyuna daha açık şekilde yansımasına neden oldu. Ancak o zamana kadar milyarlarca dolar çoktan gideceği yere gitmişti.

Parmak İzi Bırakmama Sanatı

Operasyonun ilk yıllarında ABD, sanki dedektif romanından çıkmış gibi parmak izini gizlemeye çalışıyordu. Doğrudan Amerikan silahları vermek yerine, Sovyet tipi silahlar tercih ediliyordu. Bu silahların kaynakları ise oldukça ilginçti:

Çin Bağlantısı: Sovyetlerle gergin ilişkiler yaşayan Çin, CIA’e bol miktarda AK-47, RPG ve diğer Sovyet tipi silahları sağlıyordu. Bu silahlar, Hong Kong’un karanlık limanlarından Pakistan’a doğru yolculuk ediyordu.

Mısır Kanalı: Enver Sedat yönetimindeki Mısır, depolarındaki eski Sovyet silahlarını CIA’e satıyordu. Egypt Air’in kargo uçakları, bu ölümcül yüklerle Karachi’ye iniş yapıyordu.

İsrail Aracılığı: İsrail, çeşitli çatışmalardan ele geçirdiği Sovyet silahlarını CIA’e pazarlıyordu. Bu işlemler, genellikle üçüncü ülkeler üzerinden, labirent gibi karmaşık yollarla gerçekleşiyordu. Karachi Limanı, bu gizli ticaretin merkezi haline gelmişti. Pakistan Donanması’nın kontrolündeki özel rıhtımlarda, normal gümrük yetkilileri değil, doğrudan ISI personeli çalışıyordu. Silahlar buradan kamyonlara yüklenerek “ISI Highway” denilen 1500 kilometrelik güzergahta Peshawar ve Quetta’daki depolara taşınıyordu.

Ziya ül Hak’nın Büyük Oyunu

Pakistan Devlet Başkanı General Ziya ül Hak, Operasyon Cyclone’u Pakistan’ın “stratejik derinlik” kazanması için eşsiz bir fırsat olarak görüyordu. Hedefi netti: Afganistan’da Pakistan yanlısı bir rejim kurmak. Ziya’nın vizyonu Pakistan’ın iç politikasıyla da bağlantılıydı. Ülkede İslami kimliği güçlendirme politikası izliyor, Afgan cihadını bu politikasının uluslararası boyutu olarak kullanıyordu. Ayrıca Pakistan’ın nükleer programı için zaman kazanmaya ihtiyacı vardı ve Afganistan krizi bu imkanı altın tepside sunuyordu.

Pakistan İstihbaratı ISI’nın Afgan Masası, Brigadir Mohammad Yousaf’ın liderliğinde özel bir yapılanmaya sahipti. ISI, Pakistan’ın kuzeyinde Afganistan’daki projeler için 50’den fazla eğitim kampı kurdu. Bu kamplarda sadece askeri bilgiler değil, aynı zamanda doktrin eğitimleri veriliyordu. 

Seçilmiş Yediler: ISI’nin Favorileri

ISI, tüm mücahidin gruplarını eşit şekilde desteklemiyordu. Desteklenen yedi ana grup arasında net bir hiyerarşi vardı:

Hizb-i İslami (Hekmatyar): Aslan payını alan grup (%20-25)

Cemaat-i İslami (Rabbani): İkinci sıradaki güç (%15-20)  

Hizb-i İslami (Khalis): Üçüncü büyük güç (%10-15)

İttihad-i İslami (Sayyaf): Suudi bağlantılı (%10-12)

Mahaz-i Milli (Gailani): Gelenekçi yaklaşım (%8-10)

Cephe-i Milli (Mojaddedi): Ağırlıklı Puştun (%5-8)

Harakat-i İnkilab-i İslami (Nabi): En küçük pay (%3-5)

Bu dağılım, ISI’nin ideolojik tercihlerini açıkça yansıtıyordu. Gulbettin Hekmatyar gibi radikal liderler kayırılırken, Ahmad Shah Massoud gibi ılımlı ancak Pakistan’a mesafeli liderler ihmal ediliyordu.

Zafer ve Felaketin İç İçe Geçtiği Son

15 Şubat 1989’da son Sovyet askeri Afganistan’dan çekildi. 1979’a Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgalinden 6 ay önce kurgulanan Operasyon Cyclone, stratejik hedeflerini gerçekleştirmişti. Sovyetler Birliği büyük oranda prestij kaybetmiş, ekonomik olarak yıpranmış, ideolojik olarak sarsılmıştı. Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski’nin tam da hayal ettiği gibi oldu: Sovyetler kendi Vietnamlarını yaşamışlardı. 

Ancak Operasyon Cyclone’nin bedeli ağırdı. Afganistan’da kurulan eğitim kampları ve finansman ağları, savaş sonrasında kontrolden çıktı. Haşhaş bitkisinin kapsüllerinden elde edilen uyuşturucu üretimi korkunç boyutlarda artacaktı.

Savaş Öncesi (1970’ler): Yıllık haşhaş üretimi: 100-200 ton civarındaydı. Bu rakam dünya üretiminin %3-5’ine tekabül ediyordu.

Savaş Dönemi (1980’ler): Yıllık üretim: 400-800 tona ulaşarak, dünya üretiminin %50-60’ına çıkacaktı.

Savaş Sonrası (1990’ler): Yıllık üretim: 2000-4000 tona ulaşarak rekor seviyeye çıkacak, dünya üretiminin %70-80’ini Afganistan yapacaktı.

Sovyetlerin “kendi Vietnamlarını yaşayarak”, Afganistan’dan çekilmelerinden sonra ülke iç savaşa girdi. Bu kaçınılmazdı. Zira, artık milyarlarca doların konuşulduğu bir de uyuşturucu pazarı söz konusuydu. 

Operasyon Cyclone, soğuk savaş dönemi gizli operasyonlarının en büyük “başarısı” olarak tarihe adını yazdırdı. Ancak aynı zamanda uzun vadeli sonuçların öngörülememesinin de en dramatik örneği oldu. Bu operasyon, ABD dış politikasında “geri tepme” (blowback) kavramının anlaşılması için kritik bir ders niteliği taşıyacaktı. Afganistan’ın dağlarında yankılanan çatışma sesleri, Washington’un gizli odalarında alınan kararların nasıl küresel sonuçlar doğurabildiğinin en çarpıcı kanıtı olarak duruyor. 

Add a comment

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlk Siz Haberdar Olun!

Abone ol butonuna basarak, Gizlilik Politikası ve Kullanım Koşulları'nı okuduğunuzu ve kabul ettiğinizi onaylıyorsunuz.