O gün, Sivas’ta Madımak Oteli yanarken, içeride ölümle yaşam arasındaki o ince çizgide bir insan vardı: Aziz Nesin…
Yukarıdan aşağıya inen bir itfaiye merdiveniyle kurtulduğunu sanmıştı, ta ki aşağı indiğinde kalabalığın arasında biri haykırana kadar: “Asıl öldürülecek hayvan burada!”
Linç edilmek üzereyken, kalabalığın arasından bir el uzandı. Bir doktor, ambulansa alınan Aziz Nesin’e kendi önlüğünü verdi: “Bu önlüğü giyin, sizi tanımazlar… Doktor sanırlar.”
Bir hayat, bir önlükle kurtuldu o gün.
İşte bu yüzden biz hekimler için önlük yalnızca bir üniforma değildir. O, insanlığın tarafını seçmenin, yaşatmayı görev edinmenin, susmak yerine dayanmanın sembolüdür. O önlük; bir siper, bir bayrak, bir yemin kadar kutsaldır.
Bugün o önlük, Nesin Köyü’ndeki bir odada sergileniyor. Üzerinde is var, yanık izi var, yırtıklar var. Ama en çok da anlam var. Ve o anlam her 14 Mart’ta yeniden hatırlanmalı.
Çünkü doktor; sorgulayan değildir, yargılayan değildir, ayrıştıran değildir. Doktor yaşatandır. Kimi zaman bir yangının ortasında, kimi zaman bir doğumhanede, kimi zaman bir savaşın gölgesinde, kimi zaman bir nöbetin sonunda… Doktor, insan kalmanın son kalesidir.
Bugün bizler o kutsal önlüğü taşıyoruz. Bazen gururla, bazen yorgunlukla, bazen de gözyaşıyla… Ama hep insanlıkla. Bizler, o önlüğü taşımaya devam ediyoruz. Bir önlükle yaşatılan hayatların hatırasını yüreğimizde taşıyoruz.
Ve bu bilinçle diyoruz ki: Bize emanet edilen yaşamı korumaya ant içmiş tüm hekimlerin, hemşirelerin, sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun.
O önlük hiç kirlenmesin ama gerektiğinde yine bir hayat kurtarsın…