Soğuk bir Şubat gecesiydi. Hanau’nun dar sokakları her zamanki gibi sessiz, sadece nargile kafelerinden gelen hafif uğultular duyuluyordu. Gökhan Gültekin o gece her zamanki gibi işindeydi. 37 yaşındaki bu genç adam, tıpkı diğer göçmen arkadaşları gibi, Almanya’da daha iyi bir gelecek için çalışıyordu. Heumarkt’taki nargile kafesi, göçmenlerin buluşma noktasıydı; sohbetlerin, kahkahaların, umutların paylaşıldığı sıcak bir mekan…
Saat 21:55’i gösterdiğinde, hiç kimse hayatlarının sonsuza dek değişeceğini bilmiyordu. Tobias Rathjen isimli 43 yaşındaki bir adam, içi nefretle dolu olarak kafeye girdiğinde, masalarda oturanlar henüz tehlikenin farkında değildi. Silah sesleri Hanau’nun sessiz gecesini böldüğünde, dokuz masum insanın hayatı son bulacaktı.
Sedat Gürbüz’ün işlettiği kafe, artık bir anıt mekanı. Mercedes Kierpacz’ın çocuklarına söz verdiği “akşam eve döneceğim” sözü havada asılı kaldı. 21 yaşındaki Said Nesar Hashemi’nin üniversite hayalleri, Hamza Kurtović’in gelecek planları, hepsi o gece son buldu. Vili Viorel Păun, henüz 23 yaşında, saldırganı durdurmaya çalışırken hayatını kaybetti.
Ferhat Unvar’ın annesi, oğlunun o gece arkadaşlarıyla buluştuğunu söylüyor. “Sadece gençler,” diyor gözyaşları içinde, “sadece normal bir gece dışarı çıkmış gençler…” Fatih Saraçoğlu‘nun ailesi hâlâ her akşam onu bekliyor gibi. Kaloyan Velkov’un arkadaşları onu “her zaman gülen adam” olarak hatırlıyor.
O geceden sonra Hanau artık eskisi gibi değil. Şehrin sokaklarında dokuz gencin hayalleri, umutları, yarım kalan hikayeleri dolaşıyor. Her yıl 19 Şubat’ta şehir durgunlaşıyor, sessizleşiyor. Anma törenleri yapılıyor, mumlar yakılıyor, çiçekler bırakılıyor. Ama asıl önemlisi, insanlar birbirine daha sıkı sarılıyor.
Kurbanların aileleri “Hanau’yu Unutma” diye haykırıyor sokaklarda. Bu sadece bir slogan değil, bir söz verme. Genç yaşta hayatları ellerinden alınan dokuz insanın anısına, ırkçılığa karşı mücadele etme sözü. Her biri farklı hikayelerle gelmişti Almanya’ya; kimi eğitim için, kimi daha iyi bir yaşam için, kimi burada doğmuştu zaten. Ama hepsinin ortak noktası, bu topraklarda huzur içinde yaşama umuduydu.
Bugün Hanau’da yeni nargile kafeleri açıldı, hayat devam ediyor. Ama o geceyi unutmak mümkün değil. Şehrin her köşesinde, kaybettiklerimizin izleri var. Gökhan’ın gülüşü, Sedat’ın enerjisi, Mercedes’in şefkati… Hepsi Hanau’nun sokaklarında yaşamaya devam ediyor. Ve her geçen gün, bu trajik olayın hatırası, bizi ırkçılığa karşı daha güçlü bir şekilde mücadele etmeye itiyor.
Bu hikaye, sadece Hanau’nun değil, tüm insanlığın hikayesi. Nefretin nelere yol açabileceğinin, sevginin ve hoşgörünün ne kadar önemli olduğunun acı bir hatırlatıcısı. Ve belki de en önemlisi, kaybettiklerimizin anısına, daha iyi bir dünya kurma sorumluluğumuzun bir göstergesi.
