SEBAHATTİN ÇELEBİ, FRANKFURT
Türkiye’de siyasetçilerin ve medyanın kullandığı dil, toplumun derinlerinde saklı tutulan dinamitleri ateşlemeye yönelik söylemler, zihinler altında saklı barbarlığı da tetikliyor. “Temizleyeceğiz”, “köklerini kazıyacağız”, “süreceğiz” gibi dikta rejimlerine ait söylemler, Almanya tarihinin sayfalarında kara bir leke olarak duran Ayçiçeği Apartmanı olayını hatırlatıyor.
Klişeler üstüne kurulan siyasi üslubun medya ayağı da kuşkusuz önemli. Avusturya’nın iki önemli gazetesini inceleyen ve Avusturya basınındaki yabancı düşmanlığını araştıran Mathilde Fixl’in tespitleri oldukça ilginç. Fixl’in bu konudaki medya stratejisinin ana direklerini şu şekilde özetliyor: “Suçu başkasına atma, rakibi itibarsızlaştırma, günah keçisi-stratejisi, kendisini en iyi gösterme, ‘biz- duygusu’ pazarlama, korku unsurları arama.”
Alman yazar Lothar Kolmer ise manipülasyon teknikleri arasında en dikkat çekici olanın “çok konuşmak” olduğunu söylüyor. Seçmenlerin politikacıların geçmişlerini çabucak unuttuğunu belirten Kolmer, bunun da politikacılar tarafından çok iyi değerlendirildiği görüşünde. Kolmer’e göre, “Dün dündür” demek bir politikacı için oldukça sıradan. Herhangi bir politikacıya geçmişteki hataları hatırlatıldığında ise, “Geçmişten yeni şeyler öğrendim, bu da iyi. Yalnızca eşekler yeni bir şey öğrenemez” diyerek durumu kurtarabiliyor.
Almanya, yakın tarihinin en önemli ırkçı saldırılarından birini yaşadı 22 Ağustos 1992’de. Bu olayı tetikleyen, tahrik eden ise, başta politikacıların kullandığı dil ile medyada oluşturulan “sığınmacı parazitler imajı” idi.
4 gün süren olaylarda siyahlara bürünmüş Neo-Naziler, şehrin Lichtenhagen bölgesinde çoğunluğu sığınmacıların bulunduğu bir apartmana taşlarla ve yanıcı maddelerle saldırdı. Yaklaşık 120 Vietnamlı sözleşmeli işçiyi diri diri yakma amaçlı bu saldırının bu kadar uzun sürmesi ve olaylar sırasında polislerin yetersiz kalması ciddi eleştirilere sebep oldu.
Binlerce kişinin de bir film seti izler gibi izlediği olaylar Alman tarihine kara bir sayfa olarak hafızalarda yaşıyor. Her yıl dönümünde, “utançla hatırlanan” bu travmayı tetikleyen en önemli etkenler nelerdi?
Kuşkusuz ırkçı, düşmanca, ateşli ve heyecan dolu ağır dil medyaya hakimdi ve tribünlere oynayan siyasi üslup da, bu olayları tetiklemişti. Sığınmacılar tarafından sosyal yardımların büyük oranlarda kötüye kullanılması, evinde birasını yudumlayan Hans için öfkelenmeye yeterliydi. Kızgınlıktan öteye gitmeyecek tepkilerin kontrolden çıkarak, binalarda insanları diri diri yakmaya teşebbüse kadar götüren ölçüsüz siyaset, olayların büyümesine neden olacaktı.
Medyada evinden, ülkesinden kaçarak Almanya’ya sığınmak zorunda kalmış sığınmacılar için, “sosyal parazitler”, “dolandırıcılar” gibi ağır ithamlar politikacılar tarafından açıkça medyada dile getiriliyordu ve bu söylemler sokaktaki Almanlara, deprem öncesi yaşanan “enerji birikimleri” olarak yansıyordu.
Yabancılara karşı her zaman mesafeli ve katı duruşuyla bilinen Hristiyan Sosyal Birlik Partisi’nin (CSU) seçimlerde kullandığı en dikkat çeken slogan aslında Ayçiçek Apartmanı’nda ateşe verilecek bir şeyler olduğunu anlatır gibiydi: “Bot dolu.”
“Almanya Almanlarındır”, “Yabancılar dışarı” sloganları, açıkça dile getirilmeye, ırkçı söylemler zemin bulmaya başladığında evlerinde diri diri yakılmak istenen insanların korkuları daha korkunç bir gerçeği ortaya çıkaracaktı. Yakılan Ayçiçeği Apartmanı’nı izleyen binlerce şehir sakini, ırkçı kimliğin yalnız ırkçılarda değil, ne yazık ki, bütün toplumda yer etmeye başladığını gösterecekti.
İlk gün
Rostock ayaklanmaların başlamasından birkaç gün önce yerel iki gazete, anonim bir çağrıyı yayınladı. Kimliği belirsiz bir kişi, Sığınmacıları Kabul Dairesi’ne 23 Ağustos 1992’ye kadar süre verildiği, gerekli adımları atmazlarsa, şiddete başvurulacağı tehdidinde bulundu.
22 Ağustos akşamı, yaklaşık 2 bin kişi Ayçiçeği Apartmanı’nın önünde toplanmaya başladı ve “Almanya Almanlarındır”, “Yabancılar dışarı” sloganlarıyla binaya çok sayıda molotof atıldı. Gece boyunca 160 polisin görev yaptığı ilk günkü olaylarda 300-400 arası olan ayaklanmacı bin kadar seyirci tarafından desteklendi.
İkinci gün
23 Ağustos 1992 Pazar akşamı tekrar Ayçiçeği Apartmanı önünde yeniden toplanan eylemcilere, Almanya’nın değişik bölgelerinden katılan Alman istihbaratı tarafından da tanınan aşırı sağcılar katıldı. 500 eylemciyi alkışlayan seyirci sayısı 3 bine yükseldi. Sol görüşlü öğrencilerin binada mahsur kalan yabancılarla dayanışma için yaptıkları karşı gösteride polis, 130 kişiyi gözaltına alındı.
Üçüncü gün
Pazartesi sabahı Sığınmacı Kabul Dairesi boşaltıldı. Ancak binada aralarında iki hamile kadın ve çocukların da bulunduğu 120 kişi hala binada mahsurdu. Alman ikinci kanalı ZDF’ten Wolfgang Richter ve ekibi de binada mahsur kalanlar arasındaydı. “Hepimiz savaşıyoruz” sloganları altında molotoflar fırlatılıyor, benzinler dökülüp bina ateşe veriliyordu. Binada mahsur kalanlar, acil çıkış kapılarını kırarak çıktıkları çatıdan ancak kurtarılabildi.
Dördüncü gün
Pazartesini salıya bağlayan gece de, polis, Ayçiçeği Apartmanı önündeki durumu kontrol altına alamadı. Bu durumu “utanç verici” olarak niteleyen dönemin Başbakanı Helmut Kohl, polisten açıklama istedi. Dördüncü günün sonundaki bilanço ise, 65 yaralı polis ve ateşe verilmiş onlarca araba idi.
Rostock olaylarının siyasi sonuçları ise aradan çok geçmeden hemen aynı yılın Aralık ayında kendisini gösterdi. Sığınma kabulü zorlaştırılacak, Federal Bakan ise, “Dünyanın bütün sorunlarını, Alman topraklarında ve Alman toplumu içinde çözemeyiz” diyerek, yeni bir vizyon ortaya koyacaktı.
Ucuz siyasi söylemlerin topluma faturasını göstermesi açısından son derece önemli bir örnek olan Ayçiçeği Apartmanı olayı, Erdoğan’ın siyasi manipülasyon amacıyla kullandığı dilin nelere yol açabileceğine en iyi örnek olsa gerek. “Günah keçisi stratejisi”nin sandığa belki etkisi olabilir ama, topluma faturasını kestirmek oldukça güç.
Olayların ardındaki gelişmelere bakıldığında yabancıların sorduğu ve bir türlü cevabını alamadığı iki soru çok anlam kazanıyordu:
Mevcut sığınmacılar politikası mı Rostock olaylarını tetikledi?
Yahut, Rostock olayları Almanya’nın sığınmacılar politikasını şekillendirmek için miydi?
Neler olmuştu?
• 5 gün boyunca Almanya’dan savaş sonrası en ağır ırkçı ayaklanmalar yaşandı.
• Yüzlerce ırkçı, 5 gün boyunca yabancıların kaldığı evleri ateşe verdi.
• Kutlama havasında geçen ateşe vermeleri 3000 civarında seyirci izledi.
• Taşlarla ve Molotof kokteylleriyle yapılan saldırılarda sığınmacıların kayıt edildiği resmi daire de hedefteydi. • Binada mahsur kalan insanlar yan binaya acil çıkış kapılarını kırarak sığındılar.