Güle güle Emmioğlu!

O hepimizin hayatına, çocukluğuna, gençliğine, aşkına dokundu. Şarkıları sokak sokak Anadolu’nun her bir köşesinde yankılandı. Müziğe gönül vermiş bir büyük sanatçıyı onbinler son yolculuğuna uğurladı.

Adana’nın sıcak ve nemli bir yaz akşamıydı. Pamuk tarlalarından dönen işçilerin yorgun adımları sokaklarda yankılanırken, küçük bir evde bir çocuk bağlamasıyla türküler söylüyordu. Bu çocuk, ileride Türk halk müziğinin efsanevi isimlerinden biri olacak olan Ferdi Tayfur’du.

1945 yılında Adana’da dünyaya gelen Ferdi, henüz altı yaşındayken babasını kaybetti. Hayatın zorluklarıyla erkenden tanışan küçük Ferdi, bir yandan okula gidiyor, bir yandan da ailesine destek olmak için çalışıyordu. Küçük yaşta hamallık yaparak, simit satarak ve ayakkabı boyayarak ailesinin geçimine katkıda bulunmaya çalıştı. Ancak içindeki müzik aşkı, tüm zorluklara rağmen hiç sönmedi.

Mahalle aralarında, düğünlerde şarkı söylemeye başladı. Sesi ve yorumuyla dikkat çeken genç Ferdi, zamanla çevresinde tanınmaya başladı. Adana’nın dar sokaklarında yankılanan sesi, kentin kalbine dokunuyordu. Her akşam işten eve dönerken, cebinde yeni yazılmış türkü sözleri taşırdı. Bu dönemde yerel radyolarda programlara çıkmaya başladı ve ilk bestelerini yaptı.

Ferdi Tayfur’un müziği, sadece notalardan ibaret değildi. O, her şarkısında bir hikâye anlatırdı. “Emmioğlu” şarkısında köyden kente göçün yarattığı sosyal dramı, “Haram Oldu” şarkısında imkansız aşkın acısını, “Batan Güneş” şarkısında ise yoksulluğun ve çaresizliğin hikayesini anlattı. Kendine has üslubuyla yarattığı arabesk tarzı, toplumun geniş kesimlerinde karşılık buldu.

1980 sonrası dönemi hatırlayanlar için Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay ve Müslüm Gürses bir kimlik arayışının, şehirleşen yanlarımızın tınısıydı. Köylerden büyük kentlere yapılan göçlerin yoğun olduğu yıllarda bu üç sanatçı hepimizin dertlerine ortak oldu.

1960’ların sonlarına doğru İstanbul’a gelen Ferdi Tayfur, büyük şehrin kalabalık sokaklarında, elinde bağlaması, cebinde türküleriyle yeni bir hayata adım attı. İlk yılları oldukça zorlu geçti. Gecekondu mahallelerinde yaşadı, çeşitli işlerde çalıştı. Ancak müzikten hiç kopmadı. Gazinolarda, düğünlerde sahne almaya devam etti.

Müzik kariyerindeki ilk önemli adımı Saya Plak’la attı ve 6 plak doldurdu, ancak beklediği başarıyı elde edemedi. Daha sonra çeşitli şehirlerde çalışarak hayatını kazanmaya çalıştı. Abisinin bir iftira üzerine hapse düşmesi nedeniyle Adana’ya döndü ve 2,5 yıl boyunca müzik piyasasından uzak kaldı.

25 yaşında Zeren Plak’tan gelen teklifle “Kaderimsin” adlı plağını çıkardı. Ancak yapımcı şirketin kapanması nedeniyle 4 yıl daha beklemek zorunda kaldı. Kader Plak firmasıyla yaptığı “Huzurum Kalmadı” ile beklediği başarıyı yakaladı.

1973 ve 1974 yıllarında Görsev Plak adına “Kir Çiçekleri”, “Bana Gerçekleri Söyle”, “Postacı”, “Mahkumların Duası” ve “Yüreğimde Yara Var” adlı şarkıları yaptı. Ardından Elenor Plak’la “Bırak Şu Gurbeti”, “Ahşım”, “Yad Eller” ve “Çeşme” ile dönemin en çok satan 45’liklerine imza attı.

1975 yılında çıkardığı “Çok Yalnızım” albümü onu zirveye taşıdı. Albümün çıkış parçası, dönemin en çok dinlenen eserlerinden biri oldu. 1976 yılında “Çeşme” filminin setinde tanıştığı sanatçı Necla Nazır’a aşık oldu ve mütevazı, magazin dünyasından uzak bir hayat sürdü.

Bu röportajı daha önce yayınladığım Platform dergisinde ve Kanal D için hazırladığım Cafe Platform adlı TV programında yayınlamıştım. Anısına saygıyla yeniden yayınlıyorum.

– Sayın Ferdi Tayfur. Siz Adana’dan kalkıp İstanbul’a geldiniz ve Türkiye’nin en sevilen sanatçılarından biri oldunuz. Bir kuşağın sanatçısı olmak gibi bir özelliğiniz var. Garip bir tesadüftür ki Orhan Gencebay ile hemen hemen aynı yıllarda İstanbul’a geldiniz. Beyköylü Cumali’nin oğlu Ferdi Tayfur, içindeki müzik ateşini nasıl keşfetti?  

Müzik ateşim çocukluk dönemlerimde başladı. Ben söyledim, başkaları, konu komşu keşfettiler beni. En çok onlar dinlerlerdi beni. Bir avluya otururduk, ben söylerdim onlar dinlerlerdi. 6 aile vardı avluda. Onlardan bir tanesi de bizdik. Babam öldükten sonra çok fakirdik. Amca tarafımız pek ilgilenmedi bizlerle. Teyzelerim vardı. Allah rahmet eylesin, bize teyzelerimiz çok arka çıktılar. Bir tane teyzem kaldı hayatta. Öbürleri de öldüler. Annemler dört kız kardeştiler.  

Ben sinemayı çok seviyordum aslında bakarsanız. Sinemada o zamanlar ilk gördüğüm filmlerin arasında Zeki Müren’in beklenen şarkısı Kink Plak vardı. Beğin Doruk rahmetlinin oynadığı filmler vardı. Orada, hatta kitabımda filan da yazmıştım. Avare filmi çıkmıştı o zaman. Ortalığı kasıp kavuruyorlardı. Hatta rahmetli Raj Kapoor’un taklidini yapardım küçüklükten. Orada keşfettiler sesimin güzel olduğunu.  

– Hangi şarkıları söylerdiniz o dönemlerde en çok. Kendi besteniz yoktu tabi değil mi?  

O zamanlar türküler filan okurdum. Benim çocukluk zamanlarımda bugünkü fantezi müzik olayı yoktu. Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği vardı. Onları dinlerdik. O türkülerden filan okurduk yani.  

– Peki, ailenizde belli bir müzik altyapısı olan kişi var mıydı?  

Rahmetli dayım Hak aşığıydı. Şairdi kendisi. İsmail Çelik. Hatta onun bir sözünü de şarkı yapmıştım. “Açılmadım güller gibi, unutmadım eller gibi, boz buladım seller gibi, çağladığım senin için.”  

– Evet, hatırlıyorum bu şarkıyı.  

Rahmetli dayımın sözleridir bunlar. Daha birçok şarkı sözleri vardı ama bulamadık. Darmadağın oldu tabi her şey. Sadece bunlar kaldı.  

– Annenizde filan böyle bir yetenek yoktu tabi, değil mi?  

Annemin sesi de gayet güzeldi. Belki de sesim de oradan gelmiştir.  

– Babamız sizin için bir idol gibiydi. Delikanlı bir adammış babamız öğrendiğimiz kadarıyla. Boşluğunu çok hissetmiş olmalısınız. Ne dersiniz bu konuda?  

Çok delikanlı bir adamdı. Çok hissettim evet.  

– Ne hatırlıyorsunuz babanızla ilgili? Babamın olmaması bize de tesadüf etti. Bu alemde milyonlarca insanın babası yoktur. Milyonlarca insan babasız kalmıştır. Onların içlerinden biri de bizlerdik. Hep işte kendi kendime sorardım niye biz?  

– Yetim olarak büyümek insanı çok ezen bir duygudur değil mi?  

Allah kimseyi kimsesiz yapmasın. Bu çok önemli bir şeydir. Arkasız yapmasın. Adama tokat atmışlar, “ah arkam” demiş. Öbürü demiş, “Ben sana tokat atıyorum, neden ah arkam diyorsun?” O da demiş ki, “Ah benim arkam olsaydı sen bana tokat atabilir miydin?” Hayat böyledir yani. Bu kimsesizliğin, arkasızlığın içerisine bir de fakirlik girdiği zaman tam bir cehennem hayatı gibi bir şey oluyor yani. Geçenlerde Necla Hanım (Necla Nazır) bana soruyor, diyor ki “Bir daha çocuk olmak ister misin?”. Ben dedim asla olmak istemem. Bilmiyorum ki çocukluğun ne olduğunu. Yaşayamadım çünkü.  

– İbrahim Sadri’nin Kırmızı Araba diye bir şiiri var. Belki dinlemişsinizdir.  

Belki.  

– İşte Süleyman’ın oğlu Cevahir diye. Bir araba görüyor vitrinde, onu istiyor. Babasının parası olmadığından alamıyor. Sizin de böyle bir hikâyeniz var değil mi?  

Var. Ben bisiklete bakardım. Üç tekerlekli bir bisiklet görmüştüm. Gelir gider o bisiklete bakardım. Bir ara amcamın yanına takılmıştım, sekiz, dokuz yaşındayken. Amcam beni terzi dükkanında rızak olarak vermişti. Evet… (biraz gülüyor) Hep gider o vitrine bakardım.  

– Sonra alabildiniz mi o bisikleti?  

Alamadım. Hiç oyuncakım olmadı benim. Hayatım boyunca hiç oyuncakım olmadı.  

– Selami Şahin de aynı şeyi söylemişti bize. Aynı ifadeyle. “Hayatım boyunca hiç oyuncakım olmadı” demişti…  

Olmadı benim de…  

– Türkiye’de bir dönem Anadolu’dan gelip İstanbul’da şöhreti bulan sanatçı furyası vardı. Zamanla bu biraz değişti. Toplum da değişti tabi buna paralel olarak. Şu anda mesela popülerlere çok ciddi bir rağbet yok. O ateş de düştü.  

Popülerler de bitti mi?  

– Ciddi bir düşüş var.  

Ben takip edemiyorum aslında.  

– Şu anda yerde mantar biter gibi sürekli yeni sanatçılar çıkıyor. Bir müzik adamı olarak, neticede toplumsal bir gelişmeyi de gösteriyor bu durum. Anadolu’dan kalkıp İstanbul’a gelmeler. Öyle değil mi?  

Ben her zaman böyle sakızlı bir laf söylerim devamlı. Bir hatıramı anlatayım. 1971 ile ilgili. 1971’de yapmış olduğum “Huzurum Kalmadı” 45’liği ile ilgili. Temeli insanın ne kadar sağlam oluyor düşünün. “Huzurum Kalmadı” şarkısını şimdi bilmeyenler yok herhalde. Efendime söyleyeyim, çıktığı zaman bütün ne kadar insan varsa hep bir ağızdan okuyorlar bu şarkıyı. Ama o zamanlar tutmadı mesela. Ama ne oldu o şarkı bana, temel oldu. Şimdiki gelip geçen arkadaşlarımızın temelleri yok. 

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlk Siz Haberdar Olun!

Abone ol butonuna basarak, Gizlilik Politikası ve Kullanım Koşulları'nı okuduğunuzu ve kabul ettiğinizi onaylıyorsunuz.