“Gitmen gerekiyorsa, git. Ama bize dön.”

Vatan İçin: Birinci Dünya Savaşı’nda Alman Ordusunda Hizmet Eden Yahudiler’in Hikâyesi
Otto Rothmann uniformasıyla., Berlin, 1914; Jüdisches Museum Berlin, Inv.-Nr. 2006/44/427, Schenkung von John und Ellen Rothmann, Bill und Renée Rothmann und Susan Rothmann

Sebahattin Çelebi Frankfurt

1914 yılının sıcak bir Ağustos gününde, annesinin o gün Berlin sokaklarındaki veda gözyaşları arasında binlerce Alman Yahudisi, sadakatlerini savaş alanında göstermek için yola çıktı. Alman İmparatorluğu için I. Dünya Savaşı’nda savaşan tahmini 100.000 Yahudi asker bulunuyordu.

Otto Rothmann uniformasıyla., Berlin, 1914; Jüdisches Museum Berlin, Inv.-Nr. 2006/44/427, Schenkung von John und Ellen Rothmann, Bill und Renée Rothmann und Susan Rothmann

Savaşın başından itibaren, 12.000 Yahudi Alman ordusuna katıldı. 11 Kasım 1918’de bu rakam 100.000’e ulaştı. Bunların arasında 70.000 kişi cephede görev yaptı; 12.000 kişi savaş mağduru olarak öldü; 3.000 kişi subay rütbesine terfi etti, ancak yalnızca yedek subay olarak hizmet edebildiler ve düzenli orduya katılamadılar.

Savaş sırasında, 18.000 Alman Yahudisi Demir Haç madalyası ile ödüllendirildi ve bin kişi meşe yapraklı Demir Haç aldı. Yahudi kanından Dr. Wilhelm Frankl, Hava Kuvvetleri’nde Pour le Mérite ile ödüllendirilen ilk kişi oldu. Bu, imparatorlukta bir askere verilebilecek en yüksek onurdu.

Gün batımının Berlin’in çatılarını kızıla boyadığı sıcak bir temmuz akşamıydı. David Rosenthal, babasının antika kitapçısının kapısını kilitlerken, sokaktaki kalabalığın heyecanlı uğultusunu duyabiliyordu. Gazete manşetlerini yüksek sesle okuyan satıcıların sesleri, şehrin her köşesine yayılmıştı:

“Savaş yaklaşıyor! İmparator orduyu seferberliğe çağırdı!”

Yirmi iki yaşındaki David, üniversitede felsefe eğitimini henüz tamamlamıştı. Gözlükleri arkasından, kahverengi gözleriyle dünyayı inceliyor, içten içe kaynayan bir ateşi hissediyordu. Üç nesil önce Hamburg’dan Berlin’e taşınan ailesi, kitaplar ve fikirler arasında büyümüş, Alman kültürünün derinliklerine kök salmıştı. Kaiser Wilhelm Caddesi’ndeki dükkânları, şehrin entelektüel çevrelerinin buluşma noktasıydı.

Eve dönerken, yolda Siegfried’le karşılaştı. Siegfried çocukluk arkadaşıydı ve savaş haberlerinden heyecanlanmış görünüyordu.

O gece, anne babasıyla yemek masasında bu konu açıldığında, babası Jakob Rosenthal derinden iç çekti. Birinci nesil Alman vatandaşı olarak, ülkesine derin bir bağlılık hissediyordu, ama oğlunun savaşa gitmesi düşüncesi onu korkutuyordu.

“Babamın babası Prusya ordusunda 1870’teki Fransız Savaşı’nda savaştı” dedi Jakob, gri saçlarını geriye doğru tarayarak.

“Onun madalyası hala çalışma odamda duruyor. Ama bu savaş farklı olacak, hissediyorum.”

Annesi Sarah, gözlerinde yaşlarla başını eğdi. “Gitmen gerekiyorsa, git David. Ama bize dön.”

Gecenin karanlığında, David pencereden Berlin’in ışıklarına bakarken kararını verdi. Yarın gönüllü yazılacaktı. Hem Alman, hem Yahudi kimliğiyle gurur duyarak, vatanı için savaşacaktı.

Cephede Nasıl Yaşadılar

Alman Yahudi askerleri, vatan için savaşanlar olarak biliniyordu. İmparatorluğun silahlı kuvvetleri, her tür savaş alanı rolüne karışmış uzun süreli görevlerde bulunan erkekleri de içeriyordu: piyade, topçu, makineli tüfekçiler, süvari, askeri mühendislik birimleri ve hatta pilotlar. Birçoğu hem Doğu Cephesi’nde (Rusya yakınlarında) hem de batıda, Fransa’da görev yaptı.

Savaşın başında, Alman Ordusu askeri papazları olarak hizmet edecek bir yenilik olarak “Feld Rabbiner” (Cephe Yahudi din görevlileri) istediler, bu Alman İmparatorluğu altında daha önce hiç var olmamıştı. İki ay sonra, Ağustos 1914’te, 81 Alman hahamı Feld Rabbiner olarak gönüllü oldu ve bunlardan ilk yedisi, Leo Baeck de dahil olmak üzere, ertesi ay görevlerine başladı.

Arthur Polack asker olarak, kır (saha) grisi üniforma içinde, Alman İmparatorluğu 1914 – 1917; Yahudi Müzesi Berlin, Envanter No: 2013/395/446, Orah Young’dan bağış.

Mektuplarla Anlatılan Savaş

Ön cephedeki Yahudi askerlerin cesareti ve vatanseverliği mektuplarında belirgindi. Bir asker olan Gerhard Henschel, ailesine şöyle yazdı: “Odamız harika görünüyor – iki Hristiyan, geri kalanımız bir minyan kuruyoruz – ” Ancak sadece 21 yaşında Doğu Cephesi’nde öldü. Mektuplar, savaşın dehşetini ve askerlerin zorluklarını gösterdi. Almanya Silezyası’ndaki ön cephedeki askerler günde altı milyon mektup gönderir ve sekiz buçuk milyonu da evlerinden alırlardı. Bir ölçüde, bu özlem dolu mektuplar, siperlerde savaşan Yahudilerin ruhlarını örtüyordu.

Birinci Dünya Savaşı’nda Alman İmparatorluğu, savaş boyunca milyonlarca askerini farklı cephelerde görevlendirdi. Almanya, savaş boyunca toplamda 13.25 milyon ile 14.8 milyon arasında askeri seferber etmişti. Bu devasa gücün cephelere dağılımı şu şekilde özetlenebilir:

Savaşın patlak vermesiyle birlikte Alman ordusunun büyük bir kısmı, Schlieffen Planı doğrultusunda Fransa’yı hızla yenilgiye uğratmak amacıyla Batı Cephesi’nde konuşlandırıldı. Bu dönemde Alman ordusunun toplam mevcudu yaklaşık 3.8 milyon askerdi. Bu gücün ezici çoğunluğunu oluşturan yedi ordu Batı Cephesi’ne, sadece bir ordu ise Doğu Cephesi’nde Rusya’ya karşı görevlendirilmişti.

Cepheye Gidiş, Ağustos 1914

“Bir, iki, bir, iki! Adım uydurun, Rosenthal!”

Eğitim alanında çınlayan ses, David’in kulaklarında yankılandı. İki haftalık yoğun eğitim, bedenini yeni bir disiplinle tanıştırmıştı. O artık bir askerdi – 23. Prusya Piyade Alayı’nda bir er.

Kışla avlusunda, yüzlerce asker sıraya dizilmiş, atanacakları cepheyi bekliyordu. David, üniformasını gururla taşıyordu. Yanında, Siegfried ve başka bir Yahudi arkadaşı, müzisyen Max Cohen de vardı. Aynı vagonda Berlin’den gelmiş, aynı bölüğe düşmüşlerdi.

“Doğu Cephesi! Trenler bir saat içinde kalkacak,” diye bağırdı teğmen. “Veda mektuplarınızı yazın, belki uzun süre yazamazsınız.”

David aceleyle bir mektup karaladı:

Sevgili Annem ve Babam,

Biz Doğu Cephesi’ne gidiyoruz. Temel eğitim sandığımdan zordu ama büyük bir gurur duyuyorum. Herkes burada eşit, kimse beni farklı görmüyor. Birlikte güçlüyüz. Siegfried ve Max burada, birbirimize destek oluyoruz.

Bu savaş kısa sürecek diyorlar. Belki Noel’de eve dönerim. Size söz veriyorum, dikkatli olacağım. Babamın felsefe kitaplarındaki o söz aklımdan çıkmıyor: “İnsan ancak bir şey uğruna risk alırsa gerçekten yaşar.”

İdeal için, vatan için gidiyorum. Kendimiz, ailemiz ve gelecek için.

Sizleri çok seven oğlunuz, David.

Küçük bir Polonya köyünü geçerken, David dikkatini çeken bir manzara gördü. Köyün kenarında, eski bir ahşap sinagog duruyordu. Kapısında bekleyen yaşlı bir adam, sakalı rüzgârda dalgalanıyordu. Adam, Alman üniforması içindeki Yahudi askere şaşkınlıkla baktı.

Bölük komutanı kısa bir mola verdi ve David, yaşlı adamla konuşmak için izin aldı. Yidiş dilinde konuştu, dedeleri Hamburg’dayken evde konuşulan dil:

“Şalom, efendi. Siz burada güvende misiniz?”

Yaşlı adam, gözleri yaşlarla dolu, cevap verdi: “Ruslar geldi, sonra gitti. Şimdi siz buradasınız. Biz hep arada kalırız, oğlum. Sen… bizim gibisin ama farklı bir üniforma içinde.”

David yutkundu: “Ben bir Alman askeriyim.”

“Ve aynı zamanda bir Yahudi,” dedi yaşlı adam, hafifçe gülümseyerek. “Tanrı seni korusun, evlat. Hepimiz aynı ideal için, hayatta kalmak için savaşıyoruz.”

O akşam, kamp ateşinin başında otururken, David günlüğüne notlar aldı. Doğu’daki bu Yahudilerin yaşamları, Berlin’deki konforlu evinden ne kadar farklıydı. Onlar da aynı kitabı okuyor, aynı duaları ediyordu, ancak dünyaları apayrıydı.

1916 Yılı Yahudi Sayımı ve Sonrası

1916’da, Yahudi askerlerin çoğu tarafından derin bir moral bozukluğu ve gerçek bir aşağılanma olarak görülen düşmanlık eğilimlerini işaret eden “Judenzählung” (Yahudi Sayımı) meydana geldi. Savaş sırasında bu sayımın sonuçları resmi olarak hiçbir zaman yayımlanmadı. Ancak, güvenilir istatistikler 1920’lerin başında mevcut hale geldiğinde, cephede savaşan ve ölen Yahudilerin oranının neredeyse tam olarak Yahudi olmayanlarla aynı olduğu ortaya çıktı.

Doğu Avrupa’daki Yahudi Karşılaşmaları

Alman ordusundaki Yahudi askerler için, Doğu Cephesi’ndeki görevler genellikle tesadüfi karşılaşmalara neden oluyordu. Berlin’den olan Helmut Freund gibi yüksek derecede asimile olmuş orta sınıf Alman Yahudileri, Doğu cephesinde hizmet ederken nispeten izole olmuş fakir Yidiş konuşan Yahudilerin yaşamlarına yakından ilgi gösteriyordu. Bu karşılaşmalar, Alman Yahudi askerlerini kimliklerini yeniden düşünmeye zorladı. Çevrelerine baktıklarında, kendi modernleşmiş dünyalarını keşfettiler ve yüzyıllar boyunca değişiklik geçirmeyen Doğulu Yahudi topluluklarının yaşam tarzıyla kıyasladılar – süreklilik arz eden yavaş bir evrimsel ilerleme altında gibiydiler.

Savaş sonrası, vatan uğruna hayatlarını veren Yahudi askerleri hatırlamak için çeşitli çabalar gösterildi. 1932’de Reichsbund Jüdischer Frontsoldaten (Yahudi Cephe Askerleri Reich Federasyonu), I. Dünya Savaşı’nda ölen 12.000 Alman Yahudi askerini anmak ve “bilinen Yahudi kayıpları” listesini “sürekli olarak” devam ettirmek amacıyla bir kitap yayımladı. 1919’da kurulan bu federasyon, I. Dünya Savaşı için Alman Yahudileri tarafından yapılan fedakarlıkları vurgulayarak anti-Semitizmi karşı koymayı amaçlıyordu. 1968’de, Almanya’daki Merkezi Yahudi Otoritesi, I. Dünya Savaşı’nın Batı Cephesindeki bilinen 3.000 Yahudi savaş mezarını özel işaretlerle tanımlamaya ve onları İbranice yazmaya karar verdi.

Bu görüş, 1933’te Nazilerin iktidara gelmesinden dört yıl sonra buharlaştı. Birinci Dünya Savaşı askeri olmak, bir Demir Haç sahibi olmak, ya da bir savaş gazisi olmak artık koruma sağlamıyordu. 

Dr. Alfred Flatow, 1896 Atina Olimpiyatları’nda Almanya’yı temsil etmişti. Birinci Dünya Savaşı gazisi olarak, 1942’de Theresienstadt’a gönderildiği ve açlıktan öldüğü belgelendi. Pilot Fritz Beckhardt, 1937 yılında “ırksal bulaşma” suçlamasıyla yakalanıp Buchenwald toplama kampına gönderildi. Ardından, eski komutanının talebi üzerine yapılan bazı arabuluculuklar sayesinde, İngiltere’ye kaçmayı başardı.

En dikkat çekici vakalardan biri, Adolf Hitler’ı Birinci Sınıf Demir Haç’a öneren Hugo Gutmann’dı; 1935’te vatandaşlığını kaybetti, gazilik maaşı kesildi ve son olarak Gestapo tarafından tutuklandıktan sonra Amerika’ya kaçtı.

Bunlar, adını bile duymadığımız on binlerce gazinin adlarıdır. Onlar dövüştü ve bir gün onları sistematik olarak öldürecek olan devlete sadakat yemin ettiler.

Nazi Dönemi ve Ötesi: Unutulmuş “Kahramanlar”

Yahudi askerlerin kahramanlıkları ve fedakarlıkları Nazi döneminde büyük ölçüde unutuldu. Şu anda tarihi yeniden değerlendirme döneminde, tarihçiler hikayelerini birleştirmeye başlıyorlar. Ancak o zamanlarda Yahudilerin başarılarını silme ve yenilgiyi “arkadan bıçaklama” efsanesi ile Yahudilerin kapısına koyma konusunda güçlü bir dürtü vardı. Naziler 1933’te iktidara geldikten sonra, Yahudi gaziler başlangıçta koruma altına alındı. Bu, uzun süre devam etmedi. Kristallnacht (Kırık Camlar Gecesi) Yahudi gaziler tutuklandıktan sonra başlangıçta serbest bırakıldılar, ancak daha sonra diğer Yahudi Alman vatandaşlarından farklı muamele görmediler. Onlar da toplama kamplarına gönderildi ve öldürüldüler. I. Dünya Savaşı’nda Kaiser için savaşan bir Yahudi olan Willi Ermann, II. Dünya Savaşı sırasında Auschwitz’de öldü. Onun kaderi, eski bir savaş kahramanının bile en acımasız imhadan kaçamayacağının bir örneği.  

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlk Siz Haberdar Olun!

Abone ol butonuna basarak, Gizlilik Politikası ve Kullanım Koşulları'nı okuduğunuzu ve kabul ettiğinizi onaylıyorsunuz.