Gerçekten Burada Mısın?

Foto: Shutterstock.com

Biraz yavaşla. Şu an neredesin? Gerçekten burada mısın?

Bir yerde olmak ile gerçekten orada olmak arasında fark var. Çocuklar bu farkı bilmez. Onlar için her şey nettir. Açken yer, uykusu gelince uyur, mutlu olduğunda kahkahalar atar. Kendini ne göstermeye çalışır ne de gizler. Olduğu gibidir.

Peki ya biz? Çoğu zaman burada değiliz. Bedenimiz bir yerde, zihnimiz başka bir yerde dolaşıyor. Geçmişin keşkelerinde ya da geleceğin belirsizliğinde kayboluyoruz. Bir şeyleri yetiştirmeye, bir yerlere varmaya, eksikleri tamamlamaya çalışıyoruz. Ama bu sırada asıl anı kaçırıyoruz.

Daha da garibi, sürekli “benim hayatım” diyoruz. Ama gerçekten bizim mi? Ne zaman ve nasıl başladığını hatırlamadığımız, ne zaman ve nasıl biteceğini bilmediğimiz bir şeyin sahibi olabilir miyiz? Biz mi hayatı yaşıyoruz, yoksa hayat mı bizi kendi ritmine göre sürüklüyor? Ve asıl soru: Bunu sorgulamaya cesaretimiz var mı?

Öyle kaptırıyoruz ki kendimizi, sanki her şey bizim kontrolümüzdeymiş gibi yaşıyoruz. Oysa çoğu şey bizim dışımızda gelişti. Nerede doğduğumuzu, hangi dili konuştuğumuzu, hangi aileye ait olduğumuzu biz seçmedik. Ama bize verilen bu kimliği öyle benimsedik ki sanki biz seçmişiz gibi sahipleniyoruz.

Bize ne yapmamız, nasıl düşünmemiz, neyin doğru neyin yanlış olduğu söylendi. Küçükken kurallara uyduk, büyüyünce kendi kurallarımızı koyduğumuzu sandık. Ama gerçekten öyle mi? Yoksa hâlâ başkalarının biçtiği rolleri mi oynuyoruz?

Bir de görünmek meselesi var.

Fark edilmek istiyoruz. Onaylanmak. Takdir edilmek. Çocukken de böyleydi. Bazen saklanmak isterdik, bazen tam tersi, herkes bizi fark etsin diye çırpınırdık. Büyüyünce bu değişti mi sanıyorsun? Sadece yöntemler değişti. Daha incelikli, daha sofistike yollarla aynı şeyi yapıyoruz.

Ama düşün bir an: Eğer kimse seni görmese, fark etmese, alkışlamasa… Yine de aynı hayatı yaşar mıydın?

Bütün o koşturmaca, bütün o çaba… Gerçekten ne için?

Bazen durup sormak gerekiyor: Ne istiyorum? Para mı? Başarı mı? Saygınlık mı? Sevgi mi? Peki, bunlardan birine ulaştığında gerçekten tatmin olacak mısın? Yoksa içindeki boşluk yine biraz daha fazlasını mı isteyecek?

Belki de asıl aradığımız şey, olduğumuz gibi kabul edilmek. Ama önce kendimize şu soruyu sormalıyız: Biz kendimizi olduğumuz gibi kabul ediyor muyuz?

Olabildiğince iyi bir hayat yaşamak istiyoruz. Ama ya mesele en iyisi olmak değil de, sadece gerçekten olmaksa?

Hayat, bizim tasarladığımız bir şey değil. Bir nehir gibi… Bazen sakin, bazen coşkulu, bazen de yönünü hiç tahmin etmediğimiz şekilde değiştiren bir akış. Ona direnmek yorucu, akışına kapılmak korkutucu. Ama belki de asıl mesele, suyun içinde kaybolmak değil, onunla birlikte yol almayı öğrenmek.

Çünkü bazen, en gerçek anlar “anı yaşamaya cesaret ettiğimiz” o küçük kesitlerde saklıdır.

“Sen, aklım ve kalbim arasında kalansın…” — Edip Cansever

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlk Siz Haberdar Olun!

Abone ol butonuna basarak, Gizlilik Politikası ve Kullanım Koşulları'nı okuduğunuzu ve kabul ettiğinizi onaylıyorsunuz.