Gelenekten geleceğe İncesaz

Türk müziğinde bu değişimin başlangıcı İncesaz ile oldu. İlk bir iki albümden sonra bu işi devam ettirmeselerdi, İncesaz’ın müziğini de daha önce yapılmış münferit çalışmalardan biri olarak anabilirdik.
Foto: Sebahattin Çelebi

Dr. MURAT DERİN

İncesaz grubu

Türk müziğinin öz çocuğu olan İncesaz müziğini kategorize etmek gibi bir sorunumuz var. İncesaz, Türk Müziği’nde bir başlangıç oldu. Türk müziğinin tınılarını, teknik özelliklerini, daha önemlisi ruhunu koruyarak “çok seslendirilmesi”, 100 yılı aşkın süredir müzikle ilgili tartışmaların ana konusu oldu.

“Çok seslendirme” deyince hep senfonik düzenlemeler anlaşıldı. Aslında Türk müziği icrasının zirvesini oluşturan, ellili ve altmışlı yılların İstanbul Radyosu’nda yapılmış koro ve toplulukların kayıtlarında, Mesut Cemil Bey’in viyolonselinden, Niyazi Sayın’ın neyinden duyulan pedal sesler, Tanburi Cemil Bey’in, Refik Bey’in, Fahire Hanım’ın sazlarından duyulan, ana melodiden taşan irticalen yapılmış süslemeler, polifoninin aslında Türk Müziği’nin doğasında olup ne kadar yakıştığının göstergesi.

Notasyona ve düzenlemeye dayanan, Batı müziğinin kurallarına göre yapılmış çok başarılı polifoni denemeleri yapıldı geçmişte. Bunlar arasında operetler dönemini, Fehmi Ege’nin İstanbul Radyosu’nda yaptığı kayıtları anmak gerek. Fakat bu denemeler ya münferit kaldı ya arkası gelmedi. Bu orkestral çok seslendirme denemelerinin dışında, aslında bir oda müziği olan Türk Müziği’nin minimalist anlayışla çok seslendirilmesi ile rebetiko ya da fado benzeri bir akım yaratamadık. Örneğin bir gitar, bir kemençe, bir kanun refakatinde İnci Çayırlı, Tülin Yakarçelik, Ayla Büyükataman, Recep Birgit gibi hem Türk müziğine hem Batı’ya yakın sanatkarların kayıtlarını yapamadık.

Türk müziğinde bu değişimin başlangıcı İncesaz ile oldu. İlk bir iki albümden sonra bu işi devam ettirmeselerdi, İncesaz’ın müziğini de daha önce yapılmış münferit çalışmalardan biri olarak anabilirdik. Ancak grup, hem çeyrek asırdan uzun süredir aynı tarzı sürdürüyor hem de bu tarzı popüler kültüre benimsetti. Yayınlanmış 11 albüm ve sayısız konserle geniş bir kitle İncesaz’ı tanıyor ve müziklerini dinliyor.

Grubun öncüsü olduğu bir başka önemli eylem de özgün bestelerin Türk müziği makam ve usulleri ile kaynaştırılması. Bu amaçla yapılmış en önemli çalışma Ergüder Yoldaş ve Nur Yoldaş’ın Sultaniyegâh albümü olmuştu. Fakat bu albüm de çok gürültülüydü ve Türk müziğinin naif seslerini duyurmuyordu. Bir hafif müzik şarkısı dinler gibi herkesin zevk alarak dinlediği, kanun, kemençe, tanbur tınılarının duyulduğu, Türk müziği makam ve ritimlerini ihtiva eden ve Türk müziğinin öz çocuğu olan İncesaz müziğini kategorize etmek gibi bir sorunumuz var. Kategorizasyonun olmadığı, Erol Sayan’la Zekai Dede’nin aynı konserde, aynı sazlarla çalındığı Türk müziğinde, İncesaz müziği de farklı bir kategori ile kendine yer bulmalıdır. Belki de kendi kategorisini yaratarak.

İncesaz, doksanlı yılların ikinci yarısında, az önce sözünü ettiğimiz müzikal arayış içinde olan, heyecan ve hayalleri olan, duymak istedikleri müziği yapmak isteyen birkaç genç müzisyenin bir araya gelmesi ile kuruldu. Grubun kurulmasında öncü olan kişi Cengiz Onural oldu. Cengiz Onural ismini seksenli yılların ikinci yarısından itibaren özellikle genç müzik dinleyicileri, o yıllarda bir fenomen olan Yeni Türkü’nün kasetlerinin kartonetinde, Derya Köroğlu, Murat Buket, Fuat Oburoğlu, Tuğrul Bayrak gibi isimlerle okumaya başladı. O yıllarda Boğaziçi Üniversitesi müzik kulüplerinde faaliyet gösteren Cengiz Onural, Yeni Türkü’nün üçüncü albümü olan Güne Bakan’dan itibaren grupta, klasik kemençe ve gitar çalarak yer aldı.

Bu boşluk dönemin ardından, Cengiz Onural’ın müzikal arayışlarının eyleme dönüşeceği bir zaman geldi. Türk müziği makamlarının armonize edilmesi konusuna çok kafa yoruyordu. Ayrıca, dünyada yerel, incelikli tınıların popüler müzikle kaynaştırıldığı çok başarılı müzikler ve topluluklar vardı. Bizde de Yeni Türkü ve bugün özgün müzik diye kategorize ettiğimiz türde başarılı gruplar vardı fakat sanat müziği ya da klasik Türk müziği dediğimiz geleneksel makam müziğini, yazımızın başında da söz ettiğimiz gibi armonize eden ve tınılarını popüler müzikle kaynaştıran bir müzik girişimi hiç olmamıştı. Cengiz Onural’ın bu arayışlarının ve hayallerinin karşı tarafta da karşılık bulacağı kişilerin olması, İncesaz’ın kurulmasına giden süreci başlattı.

1999 yılında, Kalan Müzik’ten Derya Türkan ve Murat Aydemir’in kemençe ve tanburla kaydettiği bir albüm yayınlandı. Türk Müziği diskografisinin en güzel saz müziği albümlerinden biri olan, hatta belki de en güzeli olan Ahenk albümünün içeriğinin görünürde daha önce yapılan icralardan farkı yoktu. İki sazın refakatinde saz eserleri ve taksimler, taş plaklar zamanından beri yapılıyordu. Bu birlikteliklerin zirvesini Niyazi Sayın ve Necdet Yaşar’ın müşterek icraları oluşturuyordu. Fakat Ahenk albümünde dinleyenleri büyüleyen başka bir şey vardı. Kayıtlar ve icra tertemizdi. Çalanlar eserleri sadece deşifre etmiyorlar, sazlarına olan tam hakimiyetleri ile yaşıyor ve yaşatıyorlardı. Saz ve ses kalabalığına boğulmadan eserlerin tüm nüansları duyuluyordu. Gelenekten hiç ödün vermeden hazırlanmış, bütün dünyaya dinletilebilecek bir albümdü bu. Türk müziği camiasının yetenekli gençler olarak tanıdığı bu iki sanatkar, bu albümden sonra hem isimlerini geniş kitlelere duyurdu hem üstadların takdirini kazandı.

Cengiz Onural’ı Murat Aydemir ve Derya Türkan’la bir araya getiren asıl sebep ise iki saz sanatçısının bu albümü, Cengiz Onural’ın çalıştığı stüdyoda ve onunla yapmak istemeleriydi. Sıcak ve yoğun bir tanışma ve çalışma döneminin arkasından gelen denemeler karşılığını buldu ve Eski Nisan isimli birinci albümle grup kurulmuş oldu. Tamamı özgün ve enstrümental eserlerden oluşan bu ilk albümde, kanunda Taner Sayacıoğlu’nun da katılmasıyla, İncesaz’ın çekirdek kadrosu oluşmuştu.

İlk albüm, çıktığı dönemde ses getirmedi. Fakat bu durum, grubun arayışlarını durdurmadı. Özgün şarkıların yer aldığı daha kalabalık bir kadronun yer aldığı fakat müzikal tınıların aynı olduğu ikinci albüm için birden çok solist ses düşünülüyordu. Solistlerin Türk müziği aralıklarına hakim, Batı’ya da yakın sesler olması gerekiyordu. Melihat Gülses, Türk müziği perdelerine hakimiyeti ve grubun nüanslarını ifade etmedeki uyumuyla İncesaz şarkılarını yakaladı. Eylül Şarkıları, İncesaz’ın ikinci albümü oldu. Özellikle “Çok aşığın var diyorlar” çok tutuldu. Özgün şarkılar ve enstrümental parçaların yanında bir Neveser Kökdeş düzenlemesi ile İncesaz’ın bütün karakteri bu albümden itibaren oluştu.

Aynı döneme denk gelen, İncesaz’ın adını olmasa da müziğini kitlelere duyuran bir başka çalışma da dizi müzikleriydi. Daha önce Yeni Türkü zamanında Süper Baba’nın müzikleri ile Cengiz Onural önemli bir kitleye müziği ile ulaşmıştı. İncesaz’ın müziği Ekmek Teknesi ve İkinci Bahar dizilerinin müzikleri ile kulaklara aşina oldu.

Kişiler değil, grubun ve müziğin kimliği ön plandaydı. İncesaz, nüansları, tınıları ön planda tutan, makamsal yapıyı armonize eden minimalist bir müzik anlayışı ile kuruldu. Bu anlayışından, kurulduğu günden bugüne taviz vermedi. Kitleyi yakalamak için başka yollara sapmadı. Kitleyi kendi tarzına çekti. Dolayısıyla grupta yer alan müzisyenlerin de bu anlayışta olmaları çok önemliydi. Bireylerin değil, grubun kimliği ön plandaydı, yapılan müzik ön plandaydı. Gruba vurmalılarda Engin Gürkey, basta Akın Aral katılarak grubun bugünkü müzikal kadrosu oluştu. Kurulduğu zamandan beri grubun içinde olan bir başka isim de Bora Ebeoğlu’ydu. Bora Ebeoğlu, arka planda kayıt aşamasında, söz ve besteleriyle, solist olarak, armonik ikinci ses olarak grubun alameti farikalarından biri oldu.

Üçüncü albüm, İstanbul’a Dair, yine ilk albüm gibi enstrümental parçalardan oluşuyordu. Grubun asıl sıçraması dördüncü albüm olan Mazi Kalbimde Bir Yaradır’dan sonra oldu. Bu albümde grubun solistliğini Bora Ebeoğlu ile birlikte Derya Türkan’ın eşi Dilek Türkan yaptı. Bu albümde özgün bestelerle birlikte tango ve operetler çağının şarkıları İncesaz tavrıyla yorumlanıyordu. Dördüncü albüm İncesaz’ın tanınırlığını arttırdı, konserler gelmeye başladı. Artık sadece kısıtlı bir dinleyici kitlesi değil popüler müzik dinleyicisi İncesaz’ı dinliyor, takip ediyor, CD’lerini alıyor, konserlerine gidiyordu. Beşinci albüm en farklı İncesaz albümüydü. Cengiz Özkan’ın solist olarak katıldığı albüm, türkülerden oluşuyordu. Repertuar farklı olsa da değişmeyen İncesaz yorumuydu. Altıncı albüm, Kalbimdeki Deniz yine Dilek Türkan’ın solist olarak yer aldığı ikinci albüm oldu.

****

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlk Siz Haberdar Olun!

Abone ol butonuna basarak, Gizlilik Politikası ve Kullanım Koşulları'nı okuduğunuzu ve kabul ettiğinizi onaylıyorsunuz.