- Resme nasıl başladınız? İlk fırçayı elinize aldığınız anı hatırlıyor musunuz?
Çocukluk yıllarımda resimle tanıştım. İlkokul öğretmenim bu alandaki yeteneğimi fark etti ve beni her zaman destekledi. Onun yönlendirmesiyle çocuklar için düzenlenen resim yarışmalarına katıldım. Eğitim hayatım boyunca profesyonel bir resim eğitimi almadım ama resim yapmaktan hiç vazgeçmedim. Kendi hayal gücümdekileri tuvale aktarmak, benim için hayatın en keyifli anlarından biri oldu.
Üniversiteyi kazandığımda güzel sanatlar değil, İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü seçtim. Ama içimdeki resim sevgisi hep benimleydi. Harçlıklarımla aldığım ilk şeyler bir tuval, fırça ve boya seti oldu. Tuval üzerine yaptığım ilk resim ise bir manzara tablosuydu. O an, resimle kurduğum bağın ne kadar derin olduğunu bir kez daha anladım.
- Sanatsal üslubuzu nasıl geliştirdiniz? Bu süreçte hangi aşamalardan geçtiniz?
Resim yapmaya olan ilgim o kadar fazlaydı ki, duyduğum her tekniği denemek istedim. Hâlâ da yeni teknikler keşfetmeye ve denemeye devam ediyorum. Yeni bir şeyler üretmek bana büyük bir heyecan veriyor. Bu süreçte, anlatmak istediklerimi en iyi ifade edebildiğim malzemenin yağlı boya ve akrilik olduğuna karar verdim.
Zaman zaman daha deforme ya da soyut figürler üzerinde de çalışmış olsam da, en azından şimdilik, gerçekçi portreler yapmak beni daha çok cezbediyor. Bununla birlikte, soyut çalışmalara da yer veriyorum; çünkü renklerle, şekillerle özgürce oynayarak tuvalde kendi hikâyemi yaratmak bana büyük bir keyif veriyor.
- Sizi en çok etkileyen sanatçılar kimler? Neden?
Beni etkileyen pek çok sanatçı var aslında, ama isim vermem gerekirse, sanata adanmış yüzlercesi içinden özellikle bazıları benim için çok özel bir yere sahip. Caravaggio, Rembrandt ve Vermeer gibi ustaların ışık kullanımı ve figürlerdeki derinlik anlayışı beni her zaman etkilemiştir. Goya ise insan ruhunun karanlık yönlerini ele alış biçimi, güçlü temaları ve serbest üslubuyla zihnimde derin izler bırakmıştır.
Cézanne’ın dönemi için oldukça özgür ve öncü olan çalışmaları da bana cesaret vermiştir. Ve elbette Van Gogh… Ondan etkilenmemek sanırım neredeyse imkânsız. Modigliani’nin kadın portrelerine ise saatlerce bakabilirim; o yüzlerde bir gizem ve derinlik var. Salvador Dalí ise hiç şüphesiz en çok etkilendiğim isimlerden biri; hayal gücünün sınırlarını zorlayan eserleriyle bana daima ilham veriyor.
Edward Hopper’ın içe dönük, melankolik tabloları beni düşündürmüş ve derinden etkilemiştir. Son zamanlarda ise Anselm Kiefer’ın çalışmalarıyla tanıştım; onun eserlerindeki tarihsel derinlik, katmanlı yapı ve duygusal yoğunluk beni fazlasıyla etkiliyor.

- Hangi akım veya dönemden besleniyorsunuz?
Sanat anlayışım, hem klasik hem de modern dönemlerden beslenen çok katmanlı bir yapıya sahip. Barok dönemin dramatik ışık-gölge kullanımı ve figüratif gücüyle öne çıkan klasik resmin teknik ve anlatı derinliğine ilgi duyuyorum.
Modern döneme geldiğimizde, duygulara dayalı dışavurumcu fırça darbeleriyle, sanatında özgürlük ve içsel anlatımı önemseyen bir perspektife sahip olanları kendiime yakın görüyor içerik açısından hayal gücünün beni çok etkilediğini söyleyebilirim.Yalnızlık ve içe dönüş temalarıyla bezeli sahneleri ve tarihsel hafızayı sorgulayan katmanlı anlatımlardan besleniyorum. Figüratif dışavurumculuk, gerçekçilik ve modern soyut anlatım arasında kendime özgü bir yol arıyorum.
- Bir esere nasıl başlıyorsunuz? İlham nereden geliyor?
İlhamımı kimi zaman bir hikâye kahramanının hayal dünyasından, kimi zaman çevremde rastladığım ve ruh hâli yüzüne yansımış bir insandan alabiliyorum. Bazen bir rüya, bazen de zihnimde bir fotoğraf karesi gibi aniden beliren bir imge beni resme yönlendirebiliyor. Bu imgeler, tuvalde bir anlatıya dönüşene kadar içimde yaşayıp şekilleniyor.



- Atölyenizi nasıl organize ediyorsunuz? Çalışma ritueliniz var mı?
Atölyemdeki malzemeler genel olarak iki gruba ayrılıyor: İlki, yağlı boya çalışmalarım için kullandığım tuval, fırça, palet, çeşitli çözücüler ve yardımcı malzemelerden oluşuyor. İkinci grup ise akrilik ve karışık teknik çalışmalarda ihtiyaç duyduğum malzemeleri kapsıyor. Her iki teknik için de malzeme seçimine özen gösteriyorum; çalışmanın niteliğine göre araçlarımı bilinçli ve verimli bir şekilde kullanmaya gayret ediyorum.
Sanatçılar için “dağınık atölye” bir klişe olabilir ama benim için geçerli değil. Düzenli bir çalışma ortamı, zihnimi de berraklaştırıyor. Her şeyin yerli yerinde olması bana hem zaman kazandırıyor hem de üretkenliğimi artırıyor. Belki bir ritüel sayılır mı bilmiyorum ama müziksiz resim yapamam. Müzik, zihinsel olarak dış dünyadan kendimi soyutlayıp tuvale geçişimi kolaylaştıran en önemli eşlikçimdir.
- En sevdiğiniz teknik ve malzemeler neler? Neden?
En sevdiğim tekniklerden biri, gerçekçilikle soyutlamayı bir arada kullanmak. Figüratif detayların izleyiciyle kurduğu doğrudan bağ ile soyut öğelerin özgür ve yoruma açık yapısı arasında bir denge kurmak bana çok şey katıyor. Bu iki yaklaşımı bir arada kullandığımda, hem zihinsel hem duygusal katmanları olan, izleyiciyi düşünmeye ve hissetmeye davet eden işler ortaya çıkarabildiğimi düşünüyorum.
En sevdiğim malzeme, akışkan boyalar — ister yağlı boya olsun, ister akrilik. Çünkü vermek istediğim etkiyi bu malzemelerle daha iyi ve daha kolay yansıtabildiğimi düşünüyorum. Akışkan yapıları, hem spontane hem de kontrollü müdahalelere olanak tanıyor; bu da çalışmalarıma hem dinamizm hem de ifade gücü katıyor.
- Bir eseri bitmiş kabul etme kararını nasıl veriyorsunuz?
Bir eserin “bitmiş” olduğuna karar vermek, her zaman kolay olmuyor. Bazen planladığım her şeyi tuvale aktarmış olsam bile, içgüdüsel olarak “bir şeyler eksik” hissine kapıldığım anlar oluyor. Bu duygu beni çalışmaya devam etmeye, resmi yeniden sorgulamaya ve bazen çok küçük dokunuşlarla bütünlüğü sağlamaya yöneltiyor. Bu nedenle, bitmişlik duygusu çoğu zaman sadece teknik bir tamamlanmışlık değil, içsel bir tatminle de ilgili benim için.
- Eserlerinizde en sık işlediğiniz temalar neler?
Eserlerimde en çok işlediğim konu kadın. Kadının ruh hâlini, hayallerini, rüyalarını ve yaşanmışlıklarını anlatmaya çalışıyorum. Bazen bir bakışta saklı bir duyguyu, bazen bir duruşta gizlenen bir geçmişi tuvale aktarıyorum. Kadın figürü, benim için sadece bir beden değil; bir duygu, bir hikâye ve zamanın ta kendisi kadın.
- Renk paletinizi nasıl seçiyorsunuz? Renkler sizin için ne ifade ediyor?
Genellikle sıcak toprak tonlarını tercih ediyorum. Bu tonlar, tablolarımdaki karakterleri hem daha canlı ve gerçek kılarken hem de vermek istediğim melankolik havayla uyum sağlıyor. Renkleri yalnızca görsel bir öğe olarak değil, anlatının duygusal derinliğini destekleyen güçlü bir araç olarak görüyorum.
- İzleyiciye ne mesaj vermek istiyorsunuz?
Eserlerim aracılığıyla izleyiciyi sadece bir görüntüyle değil, bir duygu hâliyle buluşturmak istiyorum. Tuvaldeki figürlerin bakışlarında, renklerin geçişlerinde ya da boşluklarında herkesin kendi hikâyesinden bir iz bulmasını amaçlıyorum. Çalışmalarımda özellikle kadının iç dünyasına ve duygusal derinliğine odaklanırken, aslında izleyiciyi de kendi içsel sorgulamalarına davet ediyorum.
Benim için önemli olan, resme bakan kişinin sadece ne gördüğünü değil, ne hissettiğini fark etmesi.
- Soyut mu figüratif mi tercih ediyorsunuz? Neden?
Tercihim figüratif anlatım, ama tamamen ona bağlı kalmadan; zaman zaman soyutlama kullanarak özgürleşmek istiyorum.
- Pandemi döneminde sanatınız nasıl etkilendi?
Pandemi dönemi, hayata bakışımı köklü şekilde değiştirdi. Ölüm gerçeğiyle bu kadar yakından yüzleşmek, yaşamı ne kadar fazla ciddiye aldığımızı, günlük koşturmacalar içinde kendi içimize ne kadar az döndüğümüzü fark etmemi sağladı. Duygularımızı bastırarak yaşadığımızı, onları yeterince dinlemediğimizi düşündüm. Bu farkındalık, sanatımda da kendini açıkça gösterdi. Pandemi sonrası yaptığım eserlerde, içsel dünyaya yöneliş, durup düşünme hâli ve insanın kırılganlığı çok daha belirgin hale geldi.
- Dijital sanat hakkında ne düşünüyorsunuz? Geleneksel tekniklerle rekabet halinde mi?
Dijital sanatı seviyorum ve bu alanda gerçekten çok başarılı işler üreten sanatçılar olduğunu düşünüyorum. Sanat, her zaman kendi çağının bir yansıması olmuştur; nasıl ki geçmiş dönemlerdeki eserler kendi zamanlarının ruhunu taşıyorsa, bugün de dijital sanat, teknolojinin bu denli hayatımızın içinde olduğu bir çağda doğal bir ifade biçimi hâline geliyor.. Geleneksel tekniklerle çalışan bir sanatçı olarak dijital sanatı bir rakip değil, çağdaş sanatın zenginleşmesini sağlayan güçlü bir alan olarak görüyorum.
- Gelecekte hangi projeleri planlıyorsunuz?
Yakın geleceğe dair planlarım arasında, büyük bir keyifle kabul ettiğim bir proje kapsamında ünlü sanatçıların portrelerini çalışmak var. Bu proje, hem teknik becerilerimi geliştirmek hem de edebiyat tarihine bir saygı duruşu niteliğinde. Ayrıca, önümüzdeki ulusal ve uluslararası sanat fuarları ve sergiler için yeni bir seri hazırlamayı planlıyorum. Bu yeni çalışmalarımda, kendimi ve sanatsal dilimi daha da geliştirmeyi, izleyicilerle güçlü bağlar kurmayı hedefliyorum.