Fetişizim

Foto: Shutterstock.com

Sabri Uçar Çalışkan

Fetişizm, kökeninde Latince facticius (yapay) ve Portekizce feitiço (büyü) kelimelerinden türeyerek, bir nesneye atfedilen abartılı anlam ve değerle açıklanır. Ancak bu terim, yalnızca bireyin cinsel dünyasına sıkıştırılmış bir olgu değildir. Aksine, fetişizm, modern bireyin toplumsal ve bireysel saplantılarını, maddeye duyduğu tutkulu bağlılığı ve tüketim kültürü ile şekillenen kimliğini anlamada anahtar bir kavramdır. Günümüzde fetişizm, insanın kendi yarattığı dünyayı nasıl putlaştırdığını ve bu putlara köleleştiğini açıklayan geniş bir fenomen haline gelmiştir. Fetişizmi cinsellik, meta ilişkisi ve toplumsal yapıların derinliklerinde irdeleyecek; onu bir bireysel saplantı olmaktan çıkarıp, modernitenin bir aynası olarak ele alacaktır.

İlk fetişler, doğaya atfedilen mistik anlamlarla ortaya çıktı. İlkel toplumlarda insanlar, bir taş, bir heykel veya bir ağaç dalına tanrısal güçler yükleyerek onun karşısında dua ettiler. Bu bağlamda fetişizm, doğrudan insanın anlam arayışı ve varlık karşısındaki çaresizliği ile ilişkilidir. Ancak modern dünyada bu anlam arayışı değişti. İnsan, kendisine hizmet etmesi için ürettiği maddeleri tanrılaştırmaya başladı. Sanayi devrimiyle birlikte metalar sadece ihtiyaçları karşılayan araçlar olmaktan çıktı; kimlik inşasının ve sınıf göstergesinin bir aracı haline geldi.

Karl Marx, meta fetişizmi kavramını geliştirirken, emeğin ürünü olan bir nesnenin, üretim sürecindeki toplumsal ilişkileri gizleyerek bağımsız ve büyülü bir güce sahipmiş gibi algılanmasına dikkat çeker. Bu bağlamda, bir çift ayakkabı veya bir araba artık sadece bir nesne değil, bireyin toplumsal statüsünü, arzularını ve hayallerini temsil eden bir semboldür. Kapitalist toplum, bireyin bu semboller üzerinden kimliğini inşa etmesine olanak tanırken, aynı zamanda onu bu sembollere bağımlı hale getirir.

Cinsel fetişizm, genellikle bireyin belirli bir nesneye, duruma veya vücut parçasına abartılı bir arzu duymasıyla tanımlanır. Burada, arzu, nesneye odaklanarak özneden koparılır ve bir saplantıya dönüşür. Ancak cinsel fetişizm de bireysel bir anomali değil, toplumsal ve kültürel dinamiklerle şekillenir. Örneğin, modern güzellik standartları, bir çift topuklu ayakkabıyı veya deri bir ceketi erotik bir anlamla yükler. Bu anlamlar, nesnenin kendisinden değil, toplumun ona atfettiği sembolik değerlerden gelir.

Fetişizmin bu biçimi, insan arzusunun nasıl inşa edildiğini gösterir. Birey, arzularını özgürce ifade ettiğini düşünse de, aslında içinde bulunduğu kültür ve ekonomik düzen tarafından şekillendirilmiştir. Bu noktada, cinsel fetişizm, modern bireyin arzularının ne kadar otantik olduğunu sorgulamamıza yol açar. Arzuladığımız şeyler gerçekten bizim mi, yoksa tüketim kültürünün üzerimize giydirdiği birer kimlik kostümü mü?

Modern toplumda fetişizm, cinselliğin ötesine geçerek tüketim alışkanlıklarının kalbine yerleşmiştir. İnsan, artık yalnızca cinsel hazlarını değil, varoluşunu da metalar üzerinden tanımlar hale gelmiştir. Bir telefon modeli, bir marka çanta veya bir araba, bireyin toplumsal değerini belirleyen unsurlardır. Bu, bireyin kendisini bu nesnelerle ifade etme saplantısını doğurur. Ancak bu süreçte, insanın kendi öz varlığı, anlamını yitirir. Artık birey, kendi kimliğini oluşturmak yerine, dışarıdan gelen imajları içselleştirir.

Jean Baudrillard, tüketim toplumu kavramında, metaların sadece ihtiyaçları karşılamakla kalmayıp, birer anlam taşıyıcısı haline geldiğini belirtir. Örneğin, bir çift spor ayakkabı, sadece bir ayakkabı değil, aynı zamanda “fit” ve “dinamik” bir yaşam tarzının sembolüdür. Bu durumda, birey, yalnızca bir ürün satın almaz; aynı zamanda o ürünün vaat ettiği yaşam tarzını ve statüyü de satın alır. Ancak bu süreç, bireyin özüne yabancılaşmasını beraberinde getirir. Çünkü satın alınan şey aslında bir yaşam tarzı değil, bir yanılsamadır.

Modern birey, sadece maddi nesnelere değil, aynı zamanda ideolojilere, beden imgelerine, ilişkilere ve hatta dijital dünyaya saplanmıştır. Sosyal medyanın yarattığı “beğenilme” kültürü, bireyin kendi imajına fetişistik bir bağlılık geliştirmesine yol açar. Artık kişi, yalnızca başkaları tarafından görülen ve onaylanan bir imaj olarak vardır. Bu durum, insanın kendi öz benliğinden uzaklaşmasına ve dış dünyaya bağımlı hale gelmesine neden olur.

Öte yandan, başarı, güç ve para gibi soyut kavramlar da modern dünyanın fetişleri haline gelmiştir. İnsan, bu kavramlara erişmek için kendini yıpratırken, aslında onların boş birer anlamdan ibaret olduğunu fark etmez. Fetişizm burada, bireyin kendisiyle kurduğu ilişkiyi de bozar; insan, neyi neden istediğini sorgulamadan, ona ulaşmak için mücadele eder.

Fetişizm, insanın anlam arayışının bir yan ürünü olarak ortaya çıkar. Ancak bu anlam arayışı, modern dünyada manipüle edilmiş, insanın kendisine yabancılaşmasına neden olmuştur. Peki, fetişizmin ötesine geçmek mümkün müdür? Burada, filozofların bireye sunduğu iki temel öneriyi dikkate alabiliriz:

1.Kendilik Bilinci Geliştirme: Birey, arzularını ve saplantılarını sorgulamayı öğrenmelidir. Bu sorgulama, bireyin neyi neden istediğini anlamasına ve kendisine dayatılan anlamlardan kurtulmasına yardımcı olur.

2.Sadeleşme ve Minimalizm: Tüketim çılgınlığına karşı bir duruş sergileyen minimalizm hareketi, bireyin ihtiyaçlarına odaklanmasını ve metaların büyüsünden kurtulmasını önerir. Bu yaklaşım, bireyi özgürleştirebilir.

Fetişizm, bireyin hem anlam arayışını hem de bu anlamın manipüle edilmesini içeren karmaşık bir olgudur. Modern insan, bu olguyu anlayarak ve onun ötesine geçerek kendisiyle daha sağlıklı bir ilişki kurabilir. Ancak bu, yoğun bir çaba ve sorgulama gerektirir; çünkü fetişizmin büyüsü, bireyin zihninde derin kökler salmıştır. Bu büyüyü bozmak, modern bireyin en büyük meydan okumasıdır.

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlk Siz Haberdar Olun!

Abone ol butonuna basarak, Gizlilik Politikası ve Kullanım Koşulları'nı okuduğunuzu ve kabul ettiğinizi onaylıyorsunuz.