Endülüs’ün gizemli kitabesi

2004 yılında arkeolojik kazılar esnasında İspanya’nın küçük sayılabilecek bir kenti olan Xativa’da bir kitabe bulundu. Kitabenin üzerindeki tarih Hicri 27 (Miladi 648) idi ve Hz. Peygamberin vefatından 16 yıl sonrasını ifade ediyordu. İşte gizem de burada başladı. İspanya’ya ilk müslümanların geliş tarihi olarak 711 bilinirken, bu tarih de neyin nesiydi?

SEBAHATTİN ÇELEBİ / XATİVA, FRANKFURT

İslam dünyası açışından özel bir anlama sahip olan İspanya topraklarında, 2004 yılında bir mezar kitabesi bulunmasıyla başladı herşey. Valencia yakınlarındaki Xàtiva’da gerçekleştirilen arkeolojik keşif beraberinde bazı sorular getirdi.

Bu arkeolojik olay; – Mekke, Medine ve Arap yarımadasından bazı yerler müstesna tutulacak olursa- Müslümanların bilinenden çok daha önceden İspanya yarımadasındaki mevcudiyeti anlamına gelir miydi?

Xàtiva bölgesinde gerçekleştirilen kazı çalışmalarında Kufî tarzda yazılmış mükemmel denebilecek kalitede korunmuş bu mezar taşıyla birlikte bulunan 1. yüzyıla ait Roma sikkeleri ne anlama geliyordu?

İberler tarafından kurulan Xàtiva (İspanyolca: Játiva) İspanya’nın Valencia eyaletine bağlı orta büyüklükte bir şehir. 30 bin civarında nüfusu bulunan şehir, bölgenin kültürel ve tarihi anlamı olan şehirleri arasında yer alıyor. Xàtiva ayrıca, La Costera bölgesinin başkenti.

Bourbon zulmü

18. üzyılın başına kadar en parlak dönemini yaşayan Xàtiva’nın Avrupa topraklarında asıl üne kavuşmasının sebebi 1150 yılında ilk kağıdın üretilmesiydi. Şehir idaresi veraset yoluyla başka tarafa geçince 1707’de bir ay boyunca kuşatma altında kaldı. Kadınlar ve çocuklar şehir kilisesinde yakıldı. Kalanlar ise, La Mancha kentine göçetmek zorunda kaldı. 

Şehir halkı Bourbon Hanedanı zamanında sahip olduğu bütün ayrıcalıkları hatta şehirlerine verdikleri ismi bile kaybetti. 16’ncı yüzyılda Navarra krallığına ve hatta Fransa’ya hükmeden Bourbon kralları Parma’da da saltanatı ele geçirdiler. Bugün İspanya ve Lüksemburg’un hala bu aile üyelerinin oluşturduğu monarşiyle yönetildiği dikkate alınacak olursa, etkileri ve güçleri daha iyi anlaşılacaktır.

Lüksemburg Düşesi Charlotte da ailenin Bourbon-Parma ayağından bir asil ile evlendiği için Lüksemburg’u yöneten çocukları da bu aileden sayılmakta. Charlotte’un tahtı bıraktığı 1964 yılından beri Lüksemburg’un yönetimi de Bourbon’lardaydı.

Eğer Brezilya İmparatorluğu 1889 yılında son bulmasa idi, açıklanmış veliaht Orleans ailesinden bir prensle evlenmiş olduğu için bu imparatorluğu da aile yönetiyor olacaktı.

Bourbon Hanedanı, kökenleri 13. yüzyıla kadar uzanan asil bir aile. Ailenin ilk kökenleri Fransa Kralı’na bağlı olan ve Bourbon bölgesinin sahibi olan bir lorda dayanıyor.

Ailenin bir başka küçük kolu olan La Marche-Vendôme kaldı ve Vendôme Düklüğü’ne hükmetmeye devam etti. Bourbon-Vendôme kolu önce Navarra Krallığı’nın başına geldiler (1555) ve daha sonra Navarra’nın III. Henry’si, Fransa’nın IV. Henry’si olarak Fransa’nın başına geçti (1589).

Kral Felipe’yi şereflendirmek amacıyla şehrin adı “Nueva Colonia de San Felipe” olarak değiştirildi. Yaklaşık yüz yıl sonra şehir 1811 yılında yeniden eski adını Cadiz Parlamentosu kanalıyla yeniden alabildi. Xàtiva şehir müzesinde asılı duran Philipps V.’ün resminin protestolar nedeniyle başı öne eğik olarak resmedildiği kaydediliyor.

Şehrin tarihi eserlerinde genellikle Gothik tarz hakim. Arap dönemini yansıtan çok sayıda çeşme, tarihi bina ve sarayların yanısıra kiliseler de bulunmakta ve tarihi eserleri koruma kapsamında muhafaza edilmekte.

Cova Negra mağaraları ise, önemli tarihi eserlerin bulunduğu yerlerden sayılıyor.

Gizemli mezar kitabesi

Şehir çevresinde yapılan kazı çalışmalarında 1. yüzyıla ait sikkeler, İslam dönemine ait 170 mezar çukuru ve mezar taşı bulundu. Mermerden olan mezar taşı mükemmel bir şekilde muhafaza olmuş; 70 cm genişliğinde, 40 cm yüksekliğinde, 15 cm kalınlığında ve 60 kg ağırlığında.

Mezar taşı; kufi tarzda yazılmış Arapça ile, vefat eden şahsın adı, vefat tarihi ve Kur’an’dan ayetler (Lokman: 33, Tevbe: 33) içeriyor.

İspanyol arkeologların kitabe ile ilgili tespitleri şöyle:

1. Metin mükemmel bir Arapça ile mermere kazınmış.

2. Metin Kufi tarzda kazınmış.

3. Kur’an ayetleri eksiksiz yazılmış.

4. Vefat tarihi olarak Hicri 27 yılı yazılmış. Miladi olarak 648’e tekabül eden bu tarih Efendimizin vefatından 16 yıl sonrası anlamına geliyor.

5. Mezar taşı ve kazıma şekli ileri Roma dönemine aitt.

6. Kitabe, İspanya’nın Akdeniz’e bakan tarafında bulundu.

Mezar taşındaki yazıların Türkçe karşılığı ise şöyle:

“Bismillahirrahmanirrahim.

Ey insanlar! ….. Şüphesiz Allah’ın vaa’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın. (Lokman 33)

Bu kabir Ahmet bin Fihr’indir. Allah’ın rahmeti üzerine olsun. La ilahe illalah Muhammed Rasullulah üzerine öldüğüne şehadet ederiz.

Puta tapanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini doğru yol ve hak dinle gönderen Allah’tır. (Tevbe 33)

20 Cemaziyelevvel 27.“

İspanyol araştırmacıların görüşleri

İspanyol araştırmacılar, mezar taşını işleyen taş ustasının o bölgeden ve Arapça ve Kur’an konusunda uzman olduğuna inanıyorlar. Ali Manzano adlı araştırmacı, kitabe sahibinin Arapçaya ve Kur’an’a hakim, küçük bir dini grubun önemli bir kurucusu ve Arap yarımadasından gelen biri olabileceğini söylüyor.

İspanyol arkeologlar da, bu mezar taşının teorik olarak 7. yüzyıldan olamayacağını, ancak 1038’e ait olmasının imkan dahilinde olduğunu belirtiyorlar. Bu teoriyi güçlendirmek içinse, 11. yüzyılda bazı din bilginlerinin mezar taşına ölüm yılının kazınmış olmasını gösteriyorlar. Her halükarda mezar taşına kazınan tarihin yanlış olduğuna hüküm veren uzmanlar, bulunan kitabenin, diğer bulunan çağdaşlarına çok benzediğini hatırlatıyorlar. Tanınmış İspanyol tarihçi Ignacio Olagüe’nün müslümanların 7. yüzyıldan itibaren Bizans İmparatorluğu’nun etkisiyle bu bölgede bulunmuş olabileceğini belirtmesine rağmen, bilim adamları ve arkeologlar daha temkinli değerlendirmelerde bulunuyorlar.

Mezar taşında tarih kaydı düşmenin, ilk olarak 11. yüzyılda rastlanan bir durum olduğunu ifade eden uzmanlara karşılık, kitabenin Suriye’den eşek sırtında İspanya topraklarına getirilmiş olabileceğini iddia edenler de yok değil. Özellikle İslamiyet’in ilk dönemlerinden bugüne kalan Schangai’daki bir camiiden yola çıkarak, bu tezi seslendirenler, Peygamberin mesajcıları Çin’e kadar gitmişse ve bugün bunu ortaya koyan eserlere rastlanabiliyorsa, İber Yarımadasına ulaşmaları da imkan dahilinde düşüncesinde. Ancak Çin toprakları içinde ilk caminin yapılışı Miladi 742’ye dayanıyor. İpek yolu üzerindeki Sian’daki bu caminin Peygamber Efendimizin vefatından 110 yıl sonra yapıldığını hatırlatmakta fayda var.

Yine Semerkand yakınlarındaki Şah-ı Zinde yapılar topluluğunda Miladi 676’da Maveraünnehir’de İslam’ı yayma amacıyla gelen ve burada şehit düşen Efendimizin yeğeni Kasım b. Abbas’ın (Kussam ibn el Abbas Abdulmuttalib) mezarının üstüne  ilk türbenin yapılması 11. yüzyıla dayanıyor. Peygamber Efendimize benzerliği nedeniyle babası tarafından “Üstünlük ve seçkinliğin yüce sahibi Peygamber’e benzeyen Kusem” diye sevilen Kusem b. Abbas’ın Hicri 56. yılda buralara geldiğini belirtmek gerek.

Emeviler dönemi

Çeşitli doğmalardan sıyrılarak bilimsel perspektiften bakıldığında 700’lerin başında başlayan İspanya’da Arapların varlığından yaklaşık 60  yıl önce, müslümanların tebliğ amacıyla gitmesi imkan dahilinde. Zira Emeviler döneminde müslümanların doğuda Hindistan sınırına, batıda ise Kuzey Afrika’ya, oradan da Güney İspanya’ya kadar ulaştığı biliniyor. Yeni kurulan donanma ile 669-678 tarihleri arasında Konstantinopolis’e de seferler düzenlendi. 661-750 tarihleri arasında hüküm süren Emeviler’de Süfyaniler ve hemen ardından gelen Mervaniler dönemi ne yazık ki, İslam tarihinin en kanlı safhaları arasında yer alıyor.

Araştırmacı-Yazar İsmail Yediler, özellikle Hz. Osman (ra) döneminde bazı müslümanların tebliğ amacıyla İspanya topraklarına gittiğini, daha sonra Musa bin Nusayr oradaki müslümanların durumunu merak ettiği için Tarık bin Ziyad’ı görevlendirdiğini aktarıyor.

İspanya’daki Vizigot Krallığı’nın despot yönetimi altında ezilen İspanyol Yahudileri ve bazı Vizigot yöneticilerinin daveti üzerine İspanya’ya 711’de çıkan Tarık bin Ziyad’ın, kendisini görevlendiren Musa bin Nusayr’ın kıskançlığı nedeniyle askerlerin önünde kırbaç cezasına çarptırıldığını hatırlatan Aymaz, İspanya topraklarına bilinenden çok önce tebliğ amacıyla müslümanların gitmiş olmasını ihtimal dahilinde görüyor.

Özellikle Hz. Osman (ra) döneminde İslam ordularının deniz gücüne kavuştuğunu ve Libya’ya kadar ulaştığını biliyoruz. Ancak kayıtlarda, Hz. Osman (ra) döneminde, İspanya’ya ulaşıldığına dair bir bilgi bulunmuyor. Bununla birlikte küçük grupların giderek tebliğ veya ticari amaçla İspanya’ya ulaşmış olması muhtemel.

Hz. Osman (ra) dönemi (644-656)

Hz. Osman‘ın (ra) İslam dinine yaptığı en büyük hizmetlerden biri Kuran’ın çoğaltılması kuşkusuz. Bu büyük Sahabenin zamanında, şive farklılıklarından dolayı Kuran ayetlerinin farklı okunması üzerine bir kurul oluşturularak Kuran çoğaltılıp, bir örneği Medine’de bırakılmak kaydıyla, Mekke, Şam, Kufe, Basra, Mısır ve diğer eyaletlere hazırlanan örnek Kur’an nüshası gönderilmiş, böylece kutsal kitabımızın günümüze kadar gelen orijinalinin ulaşmasına vesile olunmuştu.

Hazreti Osman’ın (ra) halifeliği sırasında, her ne kadar yakınlarını göreve getirmekle eleştirilmiş olsa bile, tayinlerde uygun kişilerin görevlendirilmesine özen gösterdi. İslam topraklarında yaşayan insanların refah seviyesinin yükseltilmesi için imar ve zirai gelişmelere önem verdi. Bağ ve bahçelerin geliştirilmesine çalıştı. Onun döneminde İslam topraklarında yaşayan çok sayıda insan İslam dinini kabul etti. Bu döneme ait dikkat çekici bir gelişme ise, Müslümanların zenginleşmeleri ve geçmişe kıyasla daha da refah içinde bir hayat sürdürmeleriydi.

Ayrıca Hz. Osman (ra) döneminde İran, Kafkasya ve Afrika’da fetihler devam etti ve ilk donanma oluşturularak, Akdeniz’de stratejik önemi büyük olan Kıbrıs Adası alındı. Nitekim ilk İslam donanması onun zamanında Suriye sınırları içinde Şam Valisi Muaviye kontrolünde kurulacaktı. Bizans İmparatorluğu’na karşı büyük zaferler kazanılırken, ele geçirilen topraklarda düzen ve adalet tesis edildi.

Kıbrıs adasının Hz. Osman (ra) döneminde Akdeniz’e açılan İslam ordularının Afrika üzerinden İspanya’ya girişleri her ne kadar imkan dahilinde olsa bile, elde somut bir belge ve bilgi bulunmuyor. Hicretin 23. Yılında iktidara geçen Hz. Osman bin Afvan (ra) Abdullah ibn Sa’d ibn Abdussarh ile Afrika’ya seferler düzenledi. Abdullah ibn Sa’d, Hz. Osman’ın aynı zamanda süt kardeşiydi ve Hz. Peygamber’in vahiy yazıcıları arasındaydı. Abdullah ibn Sa’d, Hz. Osman  (ra) döneminde kurulan donanma bünyesinde Mısır seferini yönetti. En önemli zaferlerinden biri de, 647’de Tripolis’in fethiydi. Böylelikle İslam topraklarının hakimiyeti Libya’ya kadar genişlemiş oldu.

Abdullah ibn Sa’ad’a Peygamber Efendimizin kırgınlığı

Rivayete göre, Peygamber Efendimiz Abdullah ibn Sa’ad‘ın Mekke’nin fethinden bir süre sonra öldürülmesini istedi. Zira Efendimizin Vahiy katipliğini yapan Abdullah ibn Saad, katipliği bıraktı ve geldiği Mekke’ye gerisin geri dönerek, tekrar müşrik dostlarıyla Pay-gamberimize karşı birlik oldu.

Hatta, “Ben Muhammed’e gelen vahyi yazarken, kendimden de sözler yazardım. Esasen bana da vahiy geliyor, ben de benzeri sözleri söyleyebiliyorum. Nitekim Muhammed bana (âlimûn) yaz derdi, ben de yerine (hâkîmûn) yazardım.” bile demişti.

Vahye şaibe düşürecek böylesini zihin bulandırıcı yalanlardan dolayıdır ki, Efendimiz (sav) Mekke’nin fethinde, “Kabe’nin örtüsünün altına sığınsa bile öldürülmesini“ emretti.

Peygamberimizin merhametini ve şefkatini bilen Abdullah ibn Sa’ad süt kardeşi Hz. Osman (ra)’dan yardım istedi. Hz.Osman (ra) ortam sakinleştiğinde Peygamberimizinden af diletmeyi düşünüyordu. Peygamber Efendimiz, Abdullah ibn Sa’ad‘a elini vermedi ve konuşmadı. Abdullah ibn Sa’ad‘ın üçüncü denemesinde Efendimiz özrünü kabul etti.

Efendimizin affına maruz kalan Abdullah ibn Sa’ad, bundan sonraki bütün savaşlara katıldı.

En büyük duası, “Rabbim beni, namaz dışında iken huzuruna çağırma, hem de sabah namazında iken gönder meleğini, en mak-bul ibadetin içinde iken al huzuruna!“ diye dua ederdi. Bir sabah namazında ikinci rekatın sonunda oturdu. Tahiyyatı, salavatları rahatça okudu. Hatta sağına da selam verdi, soluna da selam vereceği sırada bir tekbir daha alarak secdeye gitti. Son sözü bu tekbir oldu.

Abdullah ibn Sa’ad‘ın Libya’ya kadar uzandığı düşünülecek ve ciddi bir deniz gücünü yönettiği dikkate alınacak olursa, İspanya’ya ticari veya askeri bazı yolculukların yapılmış olma ihtimali düşünülebilir. Kıbrıs adasının fethi ile Hz. Osman (ra) döneminde Akdeniz’e açılan İslam ordularının, Afrika üzerinden İspanya’ya girişleri imkan dahilindedir. Jose Antonio Conde,İspanya’da Endülüs Hakimiyetinin Tarihi” adlı 1824’te yazdığı eserinde, Hz. Osman (ra)’ın 12 yıl iktidarda kaldığını belirtiyor ve bu zaman diliminde donanma ile ilgili faaliyetlerin başladığını ifade ediyor.

İsmail Yediler röportajı

Hocam, Hz. Osman zamanında müslümanlar Kıbrıs’ı alınıyor ve Libya’ya kadar geliniyor. Tarık bin Ziyad öncesinde İspanya topraklarına giden müslümanlar var mıdır?

Ticari vesair vesilelerle dünyanın her tarafına, Çin’e, Kırgızistan’a kadar Hz. Osman döneminde gidilmiş. Orada bir Oş şehri var. Oraya kadar sahabeler gitmiş. Orada halen onların torunları var. Hz. Osman döneminde Kuran çoğaltıldı. Ermania dediğimiz bölgede yani Palandöken sırtlarında çok hafız şehit oldu. Kur’an o dönemde çoğaltıldı ve değişik merkezlere gönderildi. O dönem, büyük bir açılım dönemi.

İspanya’ya açılmadaki kolaylığın bir sebebi ise şu:

Birinci İznik Konsülü 325’te toplandığında, herkes Hz. İsa Allah’ın oğludur derken, tevhid inancına sahip olan Hristiyanlar da vardı. Aryüs vardı. Aryüsçülük yani tevhid anlayışı, “Hz. İsa kuldur  ve peygamberdir” diyordu. Ancak Aryüsçüler, devlet gücünün karşısında tutunamadılar. İznik’ten, Antakya’dan İspanya’nın bir bölümünde de bu anlayışta insanlar vardı.

Ticaret için giden sahabeler orada kolaylıklar gördüler. Sahabe efendilerimiz zekatlarını veriyorlardı, fakirleri gözetiyorlardı ve o nedenle de sevilmişlerdi. Emevi halifelerinden Abdulmelik bin Süleyman, komutan Musa bin Nusayr’a bir araştırma yapın, o giden sahabe efendilerimizinden neler var, neler kalmış araştırılsın diye emir gönderiyor. Nusayr da önce Tarık bin Malik’i gönderiyor. Tarık bin Ziyad’dan öncedir bu. Araştırmak için gidiyorlar. Uygun bir durum olduğunu raporda yazıyorlar. O zaman 25 yaşlarında kabiliyetli bir komutan olan Tarık bin Ziyad’a  Nusayr emir veriyor ve “Sen çıkış yap, arkadan ben geleceğim, ben gelene kadar içeri girme” diyor. İspanya’da derebeylikler var. Vizigot Kralı Rodrigues çok zalim, halkın bezdiği zulüm yapan biriydi. Orada Septa’da Julian isimli bir derebeyi var, kızını kirletmiş. Bunların düşmanlığı var Rodrigues’e. Tarık bin Ziyad Julian ile görüşüyor ve onlardan yardım alıyor.

İslam gücünün gemileri yoktu o halde…

Evet yoktu, kiralamışlardı. Gemileri yaktık sözü bir tabir olmuş. Julianın yardımıyla kiralanmıştı. Bir daha dönmeyeceğiz manasında kullanılmış o söz. Onun da yardımıyla ve o bölgelerdeki müslümanlığa olan hoşgörüyle ilerliyorlar, önce Tarık bin Ziyad Kralın yeğenini yeniyor. Bu sefer Rodrigues Papa’dan yardım istiyor. 80 bin veya 96 bin yardım imdada geliyor. Ben bunlarla başedemem diyor, Tarık bin Ziyad, onları bataklığa çekiyor. Bunlar paralı asker olduğu için yeniliyorlar. Müslümanlar kazanıyor. Rodrigues kaçıyor ve kaçarken de nehre düşerek ölüyor.

Tarık bin Ziyad hesap burada şöyle hesap ediyor. “Ben Nusayr’ı beklesem yeni kral seçilir ve güçlenirler, ben beklemeden gireyim” diye karar veriyor. Musa bin Nusayr da buna çok kızıyor. Kırbaçlattığı da söyleniyor.

Kıskançlık mevzusu olabilir deniyor…

Geçmişlerimiz hakkında elde kesin delil yoksa, iyi şeyler söylemek lazım. İkisi de haklı.

Bu mezar taşı bir sahabiye ait olabilir mi? Zira hiçbir kaynakta ismi geçmiyor.

Biz Tarık bin Ziyad öncesi gelenlerin olduğu bilgisinden dolayı dolayı bu mezar kitabesi bir sahabeye ait olabilir diyoruz. Daha sonra oralar fethedildiğinde o sahabelerin akrabaları tarafından olabilir, sahabeye saygıdan olabilir, bunların mezarlarını öğrenip sonradan yapılan mezartaşları da olabilir bunlar. Vali hürmetinden dolayı o günün yazı tarzıyla bu kitabeyi yazdırmış olabilirler. Ben böyle tahmin ediyorum.

Vietnam’da, Çin’de de bulunmuş sahabeler var. Orada kalmış, evlenmişler ve aile kurmuşlar. Bütün dünyaya yayılmışlar sahabe efendilerimiz. Hz. Osman ve Emeviler döneminde buralar fetheldi. Biz bu münasebetlerden dolayı bunları söyleyebiliyoruz.

Sahabe efendilerimizin bu denli geniş bir coğrayaya yayılmasının Peygamberimizin hedef göstermesi de olabilir mi?

Kudüs var, Kıbrıs var, İstanbul var, hatta Roma var. “Bu din güneşin doğup battığı her yere ulaşacak! Dünya benim gözümün önünde dürüldü. Ümmetim oralara gidecek” diyor. Başka bir hadiste de, “Benim ismim her binanın içine, kıldan her çadırın içine girecek” diye bir hedef göstermiş. Bunları yapın demektir. Dünyanın her tarafına gidilsin hedef göstermesi ve müjdesi var.

Xativa’nın ünlüleri:

Alexander VI.                                      (1431–1503)   Papalık dönemi

Diego Ramírez de Arellano                († 1633), Astronom

Jusepe de Ribera                                (1591–1652), Ressam

San Jacinto Castañeda                       (1743–?),

Joaquín Lorenzo Villanueva               (1765–1824), Tarihçi

Francisco de Paula Martí                   (1761–1827), Gravür sanatçısı

Bruno Lomas                                      (1940–1990), Şarkısı

Raimon                                               (* 1940), Şarkıcı

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlk Siz Haberdar Olun!

Abone ol butonuna basarak, Gizlilik Politikası ve Kullanım Koşulları'nı okuduğunuzu ve kabul ettiğinizi onaylıyorsunuz.