Akdeniz’e kıyısı olan kadim topraklarda güneş batarken, o kasvetli kasım günü, ülkenin tarihinin en karanlık dönemlerinden biri başlıyordu. Ülkenin yaşlı lideriyle, “sağlık sorunları”nı öne sürerek, alay ediyordu. Kendisini “değişimin ve demokrasinin habercisi” olarak tanıtmıştı. Oysa bu, ülke hazinesini talan edecek bir hanedanlığın başlangıç vuruşuydu sadece.
Sahil boyunca uzanan gösterişli saraylar, mermer döşeli villalar ve altın yaldızlı kapılar ardında, ailesi adım adım bir yolsuzluk imparatorluğu kuruyordu. Eşi, danışman ordusunun yazdığı, boyunu ve kültürünü aşan konuşmalar yapıyor, First Lady’liğin tadını çıkarıyordu. Ancak bu basit tanımlama, onun kurduğu ekonomik imparatorluğun karşısında çok yetersiz kalıyordu.
Ailesi, ülkenin her köşesine uzanan bir ahtapot gibiydi. Bankacılık sektörünü kontrolü altına almışlardı. Devlet bankalarından çekilen ve bir daha asla ödenmeyen sayısız kredinin arkasında hep o vardı.
Damadının bir eli medya ve telekomünikasyon sektörünün üzerindeydi. Ülkenin en büyük televizyon kanalları, gazeteleri ve internet servis sağlayıcıları onun şirketlerinin çatısı altındaydı. Eleştirel bir ses yükseldiğinde, hemen susturulurdu.
Sarayının gösterişli toplantı salonlarında, şaşalı iftarlar, yemekler, toplantılar düzenlenirdi. Halkın fakirliği kimsenin umurunda değildi.
Zeytinyağı fabrikalarından, turizm tesislerine, madenlerden lüks alışveriş merkezlerine kadar her yerde, ailenin parmak izleri vardı. Devlet bankalarından çekilen krediler hiçbir zaman geri ödenmez, ihaleler daima aynı şirketlere verilir, gümrük vergileri sadece “seçilmiş” şirketler için sıfırlanırdı.
Eşi lüks alışveriş mağazalarını kapatırken, ülkenin arka sokaklarında insanlar ekmek kuyruğunda bekliyordu. Lüks marinalarda aile üyeleri beş kuruş ödemeden tatiller yaparlarken, ülkenin çiftçileri kuraklıkla boğuşuyordu.
2010 yılının son günlerinde, genç seyyar satıcı Muhammed Buazizi’nin kendini yakması, bu gösterişli sarayın temellerini sarsmaya başladı. Yasemin Devrimi olarak adlandırılan halk ayaklanması, 23 yıllık yolsuzluk düzenini yerle bir etti.
14 Ocak 2011’de, gece yarısı Suudi Arabistan’a kaçarken Zeynel Abidin bin Ali‘nin özel uçağında tonlarca altın ve nakit para vardı. Arkasında bıraktığı ülke harap durumdaydı. Devlet hazinesi boşaltılmış, bankalar batırılmış, ekonomi çökmüştü.
Bugün, Tunus’un antik sokaklarında yaşlılar bu dönemi “büyük soygun yılları” olarak anıyor. Medina’nın dar sokaklarındaki kahvehanelerde hâlâ o günlerin hikayeleri anlatılıyor: Nasıl bir gümrük memurunun bin Ali’nin akrabası olduğunu söyleyerek tüm malları vergisiz geçirdiği, nasıl bankacıların geceyarısı milyonlarca dinarı yurtdışına transfer ettiği, nasıl devlet arazilerinin bir gecede el değiştirdiği…
2019’da Suudi Arabistan’da sürgünde ölen bin Ali, ardında çözülmesi yıllar sürecek bir yolsuzluk ağı bıraktı. Tunus halkı, hâlâ bu karanlık dönemin açtığı yaraları sarmaya çalışıyor. Kartaca’nın antik surları, binlerce yıllık tarihinde belki de en büyük soyguna tanıklık etmiş olmanın ağırlığını taşıyor.
Zeynel Abidin bin Ali, 1987-2011 yılları arasında Tunus’u demir yumrukla yöneten ve ülkeyi adeta kişisel işletmesi gibi kullanan bir devlet başkanıydı. 23 yıllık iktidarı boyunca ailesi ve yakın çevresiyle birlikte sistematik bir yolsuzluk ağı kurdu.
Bin Ali Ailesinin Yolsuzluk Sistemi:
- İş Dünyası Üzerindeki Kontrol:
- Büyük şirketlere zorla ortaklık dayatması
- İhalelerden düzenli komisyon alınması
- Rakip iş adamlarının şirketlerine el konulması
- Devlet bankalarından usulsüz krediler çekilmesi
- Devlet Varlıklarının Kötüye Kullanımı:
- Devlet arazilerinin yok pahasına aile üyelerine satılması
- Kamu ihalelerinin yakın çevreye dağıtılması
- Özelleştirmelerde aracılık yaparak komisyon alınması
- Vergi kaçakçılığına göz yumulması
- Lüks Yaşam ve Servet Biriktirme:
- Yurtdışı bankalarda milyarlarca dolar değerinde hesaplar
- Fransa ve diğer ülkelerde lüks villalar ve mülkler
- Özel uçaklar ve lüks araç filoları
- Değerli mücevher ve sanat eseri koleksiyonları
Dünya Bankası’nın tahminlerine göre, Bin Ali ailesi ve yakın çevresi ülke ekonomisinin %21’ini kontrol ediyordu. 2011’deki Yasemin Devrimi sonrası yurtdışına kaçan Bin Ali’nin ailesiyle birlikte ülkeden çıkardığı servetin 13 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor.
Yolsuzluk Yöntemleri:
- Gümrük vergilerinden muafiyet sağlama
- Kara para aklama
- Sahte şirketler üzerinden fon transferi
- Rüşvet ve haraç alma
- Devlet kaynaklarını kişisel harcamalarda kullanma
- Rakip iş adamlarını tehdit ve şantajla sindirme
Bütün bunlar size de tanıdık geldi mi?