En son rüyalar ölür

Alberta King, oğlunun saçlarını usulca okşarken derin bir nefes aldı. “Çünkü biz siyahız,” dedi, sesinde yüzyıllık bir acının ağırlığı vardı. Henüz altı yaşındaki Martin Luther King Jr., beyaz arkadaşının ailesinin oğullarının “zenci bir çocukla” oynamasını yasaklamasıyla, 1930’ların Atlanta’sında ırk ayrımının acı gerçeğiyle yüz yüze gelmişti. O an, küçük bir çocuğun kalbinde bir kıvılcım yaktı. Sonraki yıllarda bu kıvılcım, bir ulusu değiştirecek güçlü bir aleve dönüşecekti.
E6DX31 Martin Luther King, Jr., Close-Up During Speech, circa 1960's

“Neden o çocukla artık oynayamıyorum, anne?” diye sordu küçük Martin, gözlerinde masum bir şaşkınlık ifadesiyle.

Alberta King, oğlunun saçlarını usulca okşarken derin bir nefes aldı. “Çünkü biz siyahız,” dedi, sesinde yüzyıllık bir acının ağırlığı vardı.

Henüz altı yaşındaki Martin Luther King Jr., beyaz arkadaşının ailesinin oğullarının “zenci bir çocukla” oynamasını yasaklamasıyla, 1930’ların Atlanta’sında ırk ayrımının acı gerçeğiyle yüz yüze gelmişti. O an, küçük bir çocuğun kalbinde bir kıvılcım yaktı. Sonraki yıllarda bu kıvılcım, bir ulusu değiştirecek güçlü bir aleve dönüşecekti.

“Anne,” dedi Martin, küçük yumruklarını sıkarak, “bir gün onlara göstereceğim.”

“Çünkü Biz Siyahız’: Bir Bilinç Uyanıyor

Auburn Caddesi’ndeki King ailesinin evi, Georgia’nın ayrımcı ortamında bir direniş kalesi gibiydi. Protestan papaz baba Martin Sr. ve müzisyen anne Alberta, çocuklarını onurlu, eğitimli ve kendine güvenen bireyler olarak yetiştirmek için her şeyi yapıyorlardı. Ama dış dünyanın acımasız gerçeklerini onlardan saklayamazlardı.

Genç Martin, babası ile Atlanta’nın merkezindeki bir ayakkabı mağazasına girdiğinde, satıcı onlara sert bir şekilde seslenmişti: “Zencilere buradan hizmet vermiyoruz. Arka taraftaki siyahlar bölümüne gidin.” King Sr. oğlunu elinden tutup mağazadan çıkarırken, “Bizi böyle aşağılayamazsın,” demişti adama. Araba yolculuğu boyunca sessiz kalan küçük Martin, babasının gururlu duruşunu hiç unutmadı.

Otobüste siyahlara ayrılmış koltuklarda oturmak zorunda kaldığı, “Sadece Beyazlar” tabelasının asılı olduğu çeşmelerden su içemediği, zenci çocuklar için ayrılmış okulda okuduğu bir çocukluk… Her bir anı, “çünkü biz siyahız” ifadesinin acı gerçeğiyle damgalanmıştı.

Ama bu ifade, zamanla genç Martin’in bilincinde farklı bir anlam kazanmaya başladı. Bu artık sadece bir kısıtlama, bir sınır, bir engel değil, aynı zamanda bir kimlik, bir güç, bir mücadele çağrısı haline geliyordu.

MR5A2C Photograph of Martin Luther King Jr. (1929-1968) an American Baptist minister, civil rights activist and Nobel Peace Prize-winner. Dated 20th century

“Çünkü Biz İnsanız’: Entelektüel ve Ruhsal Yolculuk

Morehouse College’ın tarihî koridorlarında adımlarını atan Martin artık bir delikanlıydı. Siyahlar için kurulmuş bu prestijli üniversitenin duvarları arasında, “çünkü biz siyahız” ifadesi yeni bir boyut kazandı: “Çünkü biz siyahız, eğitimli, bilinçli ve özgür olmalıyız.”

Sosyoloji öğrencisi olarak, ırkçılığın sosyal ve ekonomik temellerini araştırıyor, felsefe derslerinde adalet ve eşitlik kavramlarını derinlemesine inceliyordu. Ancak onun aradığı sadece entelektüel bir cevap değildi. Ruhundaki derin soruların, öfkesini ve acısını dönüştürecek bir yolun arayışındaydı.

Bu arayış, önce Crozer Teolojik Semineri’nde, sonra Boston Üniversitesi’ndeki doktora çalışmalarında devam etti. Burada, Mahatma Gandhi’nin şiddetsiz direniş felsefesini keşfetti. Gandhi’nin sözleri zihninde çınlıyordu: “Şiddetsizlik, bir korkak için değil, yalnızca güçlü ve cesur olanlar için uygundur.”

King, Hristiyan teolojisini ve Gandhi’nin öğretilerini harmanlarken, yeni bir anlayışa vardı: “Çünkü biz siyahız” artık “çünkü biz insanız” demekti. Ve her insan, ırkı, rengi veya inancı ne olursa olsun, doğuştan saygınlığa ve değere sahipti.

Bu entelektüel yolculuk sırasında, King, hayatını paylaşacak insanı da buldu: Coretta Scott. Müzik eğitimi gören, zeki ve güçlü bir kadın olan Coretta, Martin’in vizyonuna ortak oldu. 1953’te evlendiler ve birlikte dört çocuk yetiştirdiler: Yolanda, Martin III, Dexter ve Bernice. King ailesinin her üyesi, yaklaşan fırtınanın tanıkları olacaktı.

“Çünkü Biz Yorulduk’: Montgomery’den Bir Direniş Doğuyor

1 Aralık 1955, soğuk bir kış günüydü. Rosa Parks, Montgomery’deki bir otobüste beyaz bir yolcuya yerini vermeyi reddetti. Yorgun terzi, görevli memura, “Çünkü ben yoruldum. Yoruldum artık geri çekilmekten,” demişti.

Bu basit ama güçlü cümle, Montgomery Otobüs Boykotu’nun kıvılcımını ateşledi. Ve genç papaz Martin Luther King Jr., kısa süre içinde bu hareketin lideri olarak seçildi.

Boykotun ilk gecesinde, Holt Street Baptist Kilisesi’nde tıklım tıklım dolan cemaate seslendi King: “Biz bu insanların çoğunun düşündüğü gibi burada değiliz. Biz buradayız çünkü, birinci olarak, biz Amerikalıyız. İkinci olarak, biz siyahız. Ve üçüncü olarak, biz insanız. Ve biz bu ülkenin bize vaat ettiği haklara sahip olmak istiyoruz.”

Protesto, bir günlüğüne planlanmıştı. Ama bir gün, bir haftaya, bir hafta, bir aya ve nihayet 381 güne dönüştü. King’in evi bombalandı, ailesi tehdit edildi, kendisi tutuklandı. Her defasında, şiddetsizlik ilkesini yineledi: “Şiddet, nefreti azaltmaz; sadece artırır… Nefret, nefreti kovamaz; sadece sevgi bunu yapabilir.”

Montgomery Otobüs Boykotu, 1956’da Yüksek Mahkeme’nin otobüslerdeki ayrımcılığı yasaklamasıyla sona erdi. Bu, uzun ve zorlu bir mücadelenin ilk zaferi olacaktı.

“Çünkü Biz Özgür Olmalıyız’: Bir Rüyadan Tüm Bir Hareket

Montgomery’deki zafer, King’i ulusal bir figür haline getirdi. Artık o, sadece bir papaz değil, tüm bir hareketin lideriydi. 1957’de kurduğu Güney Hristiyan Liderlik Konferansı (SCLC), şiddetsiz protesto taktiklerini tüm Güney’e yaymak için bir araç oldu.

Albany, Georgia’da başarısız bir kampanyadan sonra, Birmingham, Alabama’da tarihi bir mücadele başlattı. “Çünkü biz siyahız” burada, “çünkü biz insanca muamele görmeliyiz” anlamına geliyordu. Birmingham’da barışçıl protestoculara karşı polis köpeklerinin ve yangın hortumlarının kullanılması, Amerikan vicdanını derinden sarstı.

Birmingham Hapishanesi’nde, tuvalet kağıtlarına yazdığı ünlü mektubunda King şöyle diyordu: “Hiçbir toplumdan bir azınlığa karşı temel haklar bahşetmesi istenmedi. Haklar, ısrarlı talepler tarafından elde edilmelidir

Ardından 1963’te, Washington’da 250,000 kişilik bir kalabalığa yaptığı “I Have a Dream” (Bir Hayalim Var) konuşması geldi. Lincoln Anıtı’nın merdivenlerinde, köleliği kaldıran başkanın heykeli önünde, King bir vizyonu dile getirdi: “Bir hayalim var; bir gün bu ulusun dört çocuğumun derilerinin rengiyle değil, karakterleriyle değerlendirilecekleri günü göreceğim

Konuşmasının en güçlü pasajlarından birinde şöyle haykırmıştı: “…ve siyah çocuklar ve beyaz çocuklar el ele tutuşarak kardeş ve kardeş gibi yürüyebildiğinde… O gün özgürlüğün çanı çınlayacak ve bu görkemli ulusun her köyünden, her kasabasından ve her eyaletinden Tanrı’nın tüm çocukları siyah erkekler ve beyaz erkekler, Yahudiler ve Gentileler, Protestanlar ve Katolikler – el ele tutuşacak ve eski siyahi ilahisinin sözlerini söyleyecek: ‘Nihayet özgürüz! Nihayet özgürüz! Yüce Tanrı’ya şükürler olsun, nihayet özgürüz!”

1964 ve 1965 yılları, sivil haklar hareketi için zafer yılları oldu. 1964 Sivil Haklar Yasası ve 1965 Oy Kullanma Hakları Yasası, yasal ırkçılığa büyük darbeler indirdi. 1964’te Nobel Barış Ödülü’nü alan King, 35 yaşında bu ödülü alan en genç kişiydi.

Ancak King, mücadelenin sadece yasal engelleri kaldırmakla bitmeyeceğini biliyordu. “Çünkü biz siyahız” ifadesi, “çünkü biz yoksuluz” ve “çünkü savaşta ölüyoruz” ifadelerine dönüşüyordu. Mücadelesi, artık sadece ırksal eşitlik değil, aynı zamanda ekonomik adalet ve barış için de verilen bir mücadeleydi.

1967’de Vietnam Savaşı’na karşı sert bir tavır aldı: “Dünyanın herhangi bir yerinde adaletsizlik, her yerdeki adaleti tehdit eder.” Bu duruş, birçok eski destekçisini ve hatta Başkan Johnson’ı kızdırdı. FBI onu “ulusun en tehlikeli zencisi” olarak tanımladı.

Mücadelenin ateşi, King’in ruhunu da yakıyordu. Yakın arkadaşları, onun ruh halindeki değişimleri, artan depresyonunu ve yorgunluğunu fark etmişlerdi. Ama o, “Çünkü biz siyahız” ifadesinin artık “çünkü tüm insanlar kardeştir” ifadesine dönüştüğü vizyonuna sadık kaldı.

1968 yılının başlarında King, “Yoksullar Kampanyası”nı başlattı. Bu, ırk, renk veya inanç farkı gözetmeksizin tüm yoksulları kapsayan bir ekonomik adalet hareketiydi. Ama kampanya başlamadan önce, Memphis, Tennessee’ye gitti. Buradaki çöp işçileri, düşük ücretler ve kötü çalışma koşulları nedeniyle grev yapıyordu.

3 Nisan akşamı, Mason Temple’da yağmurlu bir gecede, son büyük konuşmasını yaptı. Korku tehditleri almıştı, ama bunlardan bahsederken bile, sesi güçlü ve kararlıydı: “Uzun ömür güzel bir şey. Ama şu anda benim için önemli değil. Ben sadece Tanrı’nın iradesini yerine getirmek istiyorum. O, bana dağın zirvesini gösterdi. Baktım ve vadedilen toprakları gördüm.”

Ertesi gün, 4 Nisan 1968’de, Lorraine Moteli’nin balkonunda dururken, keskin nişancı James Earl Ray tarafından vuruldu. Hastaneye kaldırıldığında, göğsünde açılan yaradan kan fışkırıyordu. Saatler sonra, 39 yaşındaki Martin Luther King Jr. hayatını kaybetti.

Kingʼin ölüm haberi, Amerika’nın dört bir yanında şiddetli protestolara yol açtı. Öfkeli göstericiler, “Çünkü biz siyahız değil, çünkü biz insanız” diyorlardı, adeta Kingʼin ruhunun hâlâ aralarında olduğunu hissettirerek.

Coretta Scott King, cenaze töreninde şöyle demişti: “Mücadelemiz, çünkü biz siyahız değil, çünkü biz insanız mücadelesidir. Ve onun rüyası, yaşamaya devam edecek.”

Bir Mirasın Yankıları

Martin Luther King Jrın cenazesi, Atlanta’daki Ebenezer Baptist Kilisesi’nde düzenlendi. Tabutu, eski bir at arabasında, kilisenin önünden Morehouse College’a kadar taşındı. Kingʼin kendi isteği üzerine, son konuşmasından bir bölüm çalındı: “Eğer birisi öldüğümde bir şey söylemek isterse… Sadece Martin Luther King Jrın birilerini özgürleştirmek için çalıştığını söyleyin. Sadece Martin Luther King Jrın doğruyu söylemeye çalıştığını söyleyin.”

King’in mirası, “çünkü biz siyahız” ifadesinden doğan bir mücadelenin, tüm insanlığın kurtuluşu için verilen bir mücadeleye dönüşümünün hikayesidir. Onun şiddetsizlik, sevgi ve kardeşlik felsefesi, bugün hâlâ dünya çapında aktivistlere ilham veriyor.

1986 yılında, doğum günü federal bir tatil olarak kabul edildi. Dünyanın dört bir yanında sokaklar, okullar ve kütüphaneler onun adını taşıyor. Washington D.Cdeki anıtında, granit duvara kazınmış sözler, onun zamansız mesajını özetliyor: “Karanlık, karanlığı kovamaz; sadece ışık bunu yapabilir. Nefret, nefreti yok edemez; sadece sevgi bunu yapabilir.”

Bugün, “çünkü biz siyahız” ifadesi, King’in vizyonunda olduğu gibi, artık sadece bir sınırlama değil, bir onur, bir sorumluluk ve umut dolu bir gelecek için bir çağrı. Onun rüyası ölmüş bir başka deyişle gerçekleşmemiş olsa da, bu rüya hâlâ yaşıyor. Küçük bir çocuğun annesi tarafından “çünkü biz siyahız” sözleriyle hayatın acı gerçeğiyle tanıştırıldığı o günden, “çünkü biz hepimiz insanız” mesajıyla tüm dünyaya seslenen bir lider olmasına uzanan yolculuk… 

Martin Luther King Jrın hayatı, insanlığın karanlıktan ışığa, korkudan sevgiye ve ayrımcılıktan kardeşliğe olan evrensel yolculuğunun bir simgesi. 

Bu yolculuk, hepimizin içinde, devam ediyor.

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlk Siz Haberdar Olun!

Abone ol butonuna basarak, Gizlilik Politikası ve Kullanım Koşulları'nı okuduğunuzu ve kabul ettiğinizi onaylıyorsunuz.